26 Ağustos 2009

GUNAH CIKARTMAM LAZIM...

Bu sabah saat 05:30 da uyanan ve inatla tekrar uyumayan oğluşumla oynarken eline verdiğim kitabının sayfasını cartttttt diye yırtmasına engel olamadım. Daha önce de birkaç kez yapmıştı bunu ve hep konuşmuştum onunla..

Bu sabah bilmiyorum belki uykusuzluğun da vermiş olduğu gerginlikle sert bir şekilde kitaplarına iyi davranması gerektiğini söyledim ve ceza olarak götürüep yatağına bırakıp, odadan çıktım.. Emre paşam henüz 17 aylık, ceza konusunda acele mi ettim bilmiyorum ama 1 dakika kadar sonra ağlama sesleri gelmeye başladı, gittim baktım ki sadece numara yapıyor ve beni görür görmez gülmeye başladı.. Yeniden çıktım odadan, yine ağlama sesleri geldi, yine gittim odasına.. Baktım ki bu kez gerçekten ağlıyor ve yanağının yanından bir damla gözyaşı aşağıya doğru süzülüyor..

Aldım hemen yerinden kucağıma, babacık da zaten işe gidiyordu, aldı kucağına kuzuyu ve babaanneye götürdü.. Giderken Emrenin bir bakışı vardı ki bana, sanki küsmüş gibi.. Baybay da demedi eliyle..

İçime düştü bir kurt... Küstürmüştüm sanki kuzumu.. Hani derler ya b urnumun direği sızladı diye, işte aynen o şekildeydim... Duş aldım, giyindim, çıktım evden.. Önce babaanneye gittim, evde yoklardı, parkta olduklarını tahmin ettim. Koşarak gittim kuzunun yanına ve salya sümük hem özür diledim, hem de öptüm oğluşumu bolbol..

Babaanne şaşkın tabi... Ben ağlak.. Kuzucuk kucağımda...

Of ki offfffff... Zor zenaatmış anne olmak...

KISLIK SEBZELERIM...

Tekirdağ'a bağlı Kozyörük kasabasındaki akrabalarımızı ziyaret ettik tatil dönüşü.. Ayrılacağımız gün ekip diktikleri bahçelerine gittik..

Muhteşem birşey bence kendi sebzeni meyveyi yetiştirmek ve tabiki hasatını yapmak...


Bahçeden topladığım domatesler... İki koli domates getirdik İstanbula...

Bahçe patlıcanlarım. Bunları da ocakta közledim, kabuklarını soyup doğradım ve buzdolabı poşetleriyle derin dondurucuma attım bile...


Domatesleri kabuklarıyla rondodan geçirip, az yağ ve tuz ilavesiyle 1 saat kadar kısık ateşte pişirdim.



Pişirdiğim domates sosunu kapaklarını yenilediğim kavanozlara doldurup, ters çevirdim, 2 gün hiç kıpırdatmadan beklettim.

Çanakkaleden yol üstünde bir köylü amcadan satın aldığım pembe domatesler... Çekirdeklerini ayırdım ve kuruttum bile.. Mart gibi benim de bir PDA hikayem ve pembelerim olacak inşallah...







25 Ağustos 2009

DONDURMA CANAVARI



Emre'ye şekerli ve özellikle de hazır gıda vermeyen anne-babası olarak biz, tatilde dayanamadık ve azıcık dondurma yalamasına müsaade ettik.. O kadar çok sevdi ki şimdi eliyle pencereden dışarıyı gösterip, diliyle bir dondurma yemeyi (daha doğrusu yalamayı) taklit edişi varki görmeye değer doğrusu:-)))

24 Ağustos 2009

Tatil'2009

Bu yıl tatile gidip gidemeyeceğimiz hep eşimin iş yoğunluğuna bağlıydı.. Feci yoğun bir proje döneminden sonra 10-17 ağustos haftasında izne çıkabildik sonunda..

Assos'a gittik.. Kadırga Koyundaki şu otelde kaldık. Tahminimizin çok üzerinde rahat ettik.. Mavi bayraklı koyda deniz biraz soğuk ama süperdi.. Yemekler gerçekten çok lezizdi.. Son derece sessiz, sakin, huzurlu bir seçimdi.. Gitmek isteyenlere Assos un içinde değil Kadırga koyunda kalmalarını tavsiye ederim.

Bu tatilin bir özelliği de kuzucukla ilk tatilimiz olması idi.. Geçen sene çok küçük olduğundan gitmemiştik biryere.. Kuzum çok eğlendi, çok koşturdu bizi peşinden.. Pek çok ilk yaşadı ve yaşattı:-)))

Emre Paşam ilk kez :
Tatil planlarımıza dahil oldu..
Bizim eşyalarımızdan çok daha fazla eşya ve oyuncakla valizlerimizi ve arabayı işgal etti..
Uzun sayılabilecek bir araba yolculuğu yaptı..
Denize girdi...
Kumsalda oynadı..
Broznlaştı..
Soğuk su ile kumsalda duş aldı..
Sebze çorbaları vs ile değil sadece bizim yediğimiz yemeklerle karnını doyurdu..
Otelde kaldı..
Dondurma yedi..
Yakından kedi ve köpek ile ilgilendi..
Tavuk, horoz, civciv, inek gördü..
Traktör gördü ve traktöre bindi...

Genel olarak bakarsak fiziksel olarak çok ama çok yorulduğumuz, ama beyinsel olarak çok dinlendirici bir tatil geçirdik.. Darısı nice senelere...
Tatil kuzusu:-)

Sahil kuzusu :-)



Çıplak çimen kuzusu :-)



İnatla yüzünü güneşe dönen kuzu :-)


Denizden çıkıp, duş almış kuzu :-)


Küçükkuyu yolu :-)


Küçükkuyu'da balık keyfi zeytinyağı tadımı ile başlar :-)


Baba-oğul sefası :-)


Yüzü gözü kremli kuzu:-)

Her fırsatta koşar adım denize doğru kaçan kuzu :-)


07 Ağustos 2009

Megabaytlarımız mı yetmiyor?

Hep bir yerlere, bir şeylere yetişme telaşındasınız degil mi?
Hiç vaktiniz yok, "Fast live", "Fast food", "Fast music", "Fast love"...
Dikte ettirilen "yükselen değerler", "in" ler, "out" lar...
Şanslıysanız gökyüzünü görebilen bir pencere ardında bitecek hepsi...
Dostluğu klavyelerinde, yaşamı monitörlerinde arayanlar, size sesleniyorum!
Hangi tuş daha etkilidir ki sıcacık bir gülüşten ya da hangi program verebilir bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini?
Copy-paste yapabilir misiniz dalgaların sahille buluşmasını?...
İçinizi ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz maille arkadaşlarınıza?
Sevgiyi tuşlarla mı yazarsınız?
Öpüşmek için hangi tuşlara basmak gerekir?...
Ya da Geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman?
Dogayı bilgisayarlarına döşeyenler, neden görmezsiniz bahçedeki akasyanın tomurcuklandığını?.
Ve ıslak toprak kokusu var mıdır dosyalarınız arasında ?...
Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda?...
Bilgi toplumu oldunuz da, duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı yetmiyor?

Müşfik Kenter

06 Ağustos 2009

Uykusuzum, uykusuzsun, uykusuz...

Tahmin edeceğiniz gibi sıra geldi uyku olaylarımızı yazmaya..
Emre doğduğu gün hastanedeki bebek hemşiresi, ilk gece uyumakta zorlanırsa kucağınıza alın ve sarılın ona, rahatlar ve uyur demişti.. Biz de ne bilelim bu işin o geceyle bitmeyeceğini..
Kucağımızda yatırdık yavruyu o gece ve sonraki gece ve sonraki 3 ay boyunca... Emre eve geldikten sonra sırtüstü yatmayı hep reddetti ve mememde uyuduktan sonra da sırtüstü ya da yan yatırırsak hep 10-15 dakika sonra uyandı ve ağlamaya başladı.. Bizde madem kucağımızda uyuyor bari uyusunda nasıl uyursa uyusun deyip, 3 ay koynumuzda yatırdık kuzuyu.. Hatta o kadar nefret ederdi ki sırtüstü yatmaktan, altını bezlemek için yatırdığımızda katılarak ağlama krizlerine girdiğinden, birkaç ay boyunca altını değiştirirken fön makinası çalıştırdık yanında, dikkati dağılsın diye..
Akşamları saat 9 gibi beni emip, uykuya dalınca saat gece 3 e kadar babasının kucağında, sonra sabaha kadar benim kucağımda uyudu yavrucuk.. Ta ki yaz gelip de sıcaktan rahatsız olana dek. 3 ayını doldurunca da doktorumuzdan onay alıp yüzüstü yatırmaya başladık oğlumu.. (Bu konuda Figen in öngörüsünü unutamam, tecrübe başka şey tabi:-)))
Emrecik babasının kucağında..

Halen de yüzüstü yatar uyurken, bazen döner ama kısa sürelidir hep..
Geçen yazki hallerimiz, emrecik öğlen uykusunda, annesi uykusuz:-(
Uykuya geçme konusu ise halen çözümsüz bir problemdir bizde.. Emre gece uyandığında kendi kendine tekrar uykuya dalabilen bir çocuk olmadığından, gece hep beni emer, uykuya dalar. Eğer emdi ama uykuya dalamadıysa sallarız onu salıncağında.. İyica dalınca da yerine koyarız.. 5,5 aylık olduğundan beri kendi odasında ve kendi yatağında uyuyor kuzucuk..

Ben çalışmadan önce öğlen uykularında da önce salıncakta sallayıp sonra yerine bırakıyordum oğlumu.. Çalışmaya başladıktan sonra ise babaannesi önce ayağında uyuttu kuzuyu bir süre.. Şimdi ise yanına uzanınca uyuyormuş kuzucuk kendi kendine.. Arada uyandığında ise azıcık pışpış ile yeniden dalıyormuş (maşallah diyelim).

Tabi bunları duyan anne kıskançlık triplerine girer mi? Girer... Üstüne benimle de yatakta uyusun, salıncağı kaldıralım artık hayalleri kurar mı? Kurar.. Peki geçen haftasonunu sinir stres içinde bu iş ile heba eder mi? Eder.. Başarılı olur mu peki? Hayırrrrrrrrrrrrrr....

Geçen hafta sonu hem babaanneden dinlediğin uykuya dalma hikayelerine gıpta edip, hemde internette bolbol yatır-kaldır tekniğini hikayesi okuyunca deneyelim şansımızı dedim..

Önce kuzuya ılık bir duş aldırdım, karnını doyurduk, emzirdim, süt içirdim ve telkinler eşliğinde yatırdım yatağına.. ben de çektim sandalyeyi yanına, şarkılar, masallar, oyuncaklar, oyunlar derken tam 60 dakika boyunca debelendim. Ama benim kuzum bırakın yatağa yatmayı, yatağına oturmadı bile.... Hep ayakta, hep beni al buradan diye yalvaran bakışlarla.. Bir ara okadar daraldımki çıktım odadan, ama ne mümkün sakinleşmek.. 2-3 dakika sonra geri döndüğümde kuzum salya sümük ağlamış, yüz göz birbirine girmiş vaziyette yalvarıyordu bana al beni diye..

Ağlamasını duyan kayınvalidem (üst katımızdalar) telefon edip ne oldu dedi.. Ben de anlattım olayları.. Zorlama istemiyrorsa, getir de biraz sakinleşsin dedi.. Çıktık kuzuyla üst kata.. Babaanne aldı kuzuyu, yatırdı birlikte uyudukları yatağa, koydu yastığıda yatağın ortasına, hadi oğlum nennniiii yapalım artık dedi.. Alt katta kendini parçalayan kuzucuk hoppp attı kendini yastığa kendi kendine nen nen nennnn diye başladı nenni söylemeye.. Ay ölürmüsün öldürürmüsün derler ya... Nasıl üzüldüm, nasıl zoruma gitti anlatamam.. Niye benimle böyle uyumuyor diye bayağı bir dert ettim ogün.. Sonunda mis gibi, uyudu kuzu...

Akşam babacıkla konuştuk bu konuyu, gece kendisi uykuya dalsa bile başında beklemek gerekecek nasılsa, bırak sallayalım yine dedi.. Benim de kafama yattı tabi... Sonunda pes ettim..

Bilmem bu sallama işi ne zamana kadar sürecek? Şimdilik pes etmekle kalmadık, itaat ediyoruz kuzumuzun isteklerine....
Şimdilik...