29 Ekim 2008

Nerede kalmıştık ?

Taaa Temmuz ayından beri yazmadığıma inanamıyorum.. Çok ara verdim ama nedense yazacak enerjiyi bulamadım kendimde, aslında tarihe not düşmek için sıklıkla yazmak istiyordum oğlumun gelişimini ama olmadı.. Neyse bundan sonra sıkça yazarım inşallah.

Kendimi affettirmek için çokça fotoğraf paylaşayım bari:-)))

Ana-oğul sefası...

Uğur böceklerimiz Emrfe ve Yağmur kuzenler :-)

Şirin babayım ben:-)


Gülen surat :-)


Bayram şekeri bu:-)


Oğlumun yer yatağı sefası :-)

Son halimiz...

Bu arada oğlumun iki adet dişi çıktı alttan.. Bugün itibariyle 8.800 gr. ve yaklaşık 65 cm. (Maşallah diyelim:-)boyundayız. Kendisi 6. ayını bitirdi, 7. ayın 13. günündeyiz..
Malesef 3 gündür feci şekilde nezleyiz.. Babamızdan kaptı.. Ağzı burnu gözleri nasıl akıyordu yavrumun, dün tüm gün o ağladı, ben ağladım çaresizlikten. Hemen doktora gittik tabi, sadece nezle imiş.. Bugün daha iyiyiz neyseki..
Ben küçükken annem hastalandığımda annem hep "aman siz hasta olmayın kızım ben olayım" derdi.. Şimdi anlıyorum onu.. Çok zormuş hasta olması, gözlerinde nasıl bir çaresizlik var ve elinizden birşey gelmiyor.. Allah beterinden saklasın herkesin yavrusunu...
Şimdilik bu kadar..

20 Temmuz 2008

Adalardan bir yar gelir bizlereeeee...


Tahmin edeceğiniz gibi, artık yazlıkta anneannede misafiriz. Kardeşim Figen ve küçümenleri Yağız ve Yağmur da oradalar, yani ev biraz kreş modunda ama mutluyuz, huzurluyuz.. Oldukça eğlenceli ve bir o kadar da sesli, hızlı ve sıcak geçiyor günlerimiz...


Dün sabah İstanbula geldik gerçi, aylık doktor kontrolümüz vardı.. Bugün dönüyoruz.. Oğluşum yukarıdaki resimde de görüldüğü gibi iyice ele avuca gelen 4. ayına girmiş bir şirincik oldu:-) geçen aydan beri tam 1000 gr almış ve 5.510 gr. olmuş. Boyu da 58,5 cm.. Gelişimi gayet iyi, Allaha şükürler olsun.. Eskiden 1 saatte doyan miniğim, artık 20-30 dakikada memeyi bırakıyor. Doktorumuz sütümün arttığını söyledi, çok sevindik.. Memelerdeki yaralar iyileşti çok şükür.. Mucizevi bir krem buldum sonunda, PureLan.. Şiddetle tavsiye ederim..
Bugün itibariyle 3 ay ve 4 günlük olan Emre paşamız, çok tatlı bir velet olma yolunda hızla ilerliyor.. Dil çıkarırsanız, o da gülerek size dil çıkarıyor, gülüyor sıkça.. Hele meme emerken doyduktan sonra meme ağzındayken bir gülümsemesi yokmu... İçimi eritiyor.. Gülüşünü yüzünde açan bir güneşe benzetiyorum hep.. Allah nazarlardan korusun yavrumu.. Artık altını açarken ağlamıyor, uyku saatlerimiz düzene giriyor yavaştan.. Ha bir de oyuncaklara tepki vermeye başladı.. İki oyuncağımız var sevdiği.. Birisi bir zürafa, diğeri ise bir kedicik..
Doktor kontrolümüzde bizim Sağlık Bakanlığının zorunlu tutmadığı, ancak Amerikan Sağlık Teşkilatının listesine aldığı aşılardan bahsettik. Bir tanesi Pnömokok.. Yani menenjit, orta kulak iltihabı ve zatürreye neden olan virüse karşı olan aşı.. Dün ilkini olduk biz.. Bir de rotavirüs aşısı var ki, ona henüz karar vermedik. Ağızdan alınan bir aşı ve bazı vakalarda bağırsak düğümlenmesi bildirildiği için olmama durumumuz var. Doktorumuz bize bıraktı seçimi.. Biz de doktor olan amcamıza sorduk, ondan gelecek cevaba göre davranacağız.
Şimdilik bizden bu kadar... Siz de kalın sağlıcakla..

28 Haziran 2008

3. aya giriş ve diğer havadisler...


Resimlerini gördüğünüz kuzucuk oğlum, 3. ayına girmiş durumda.. 2. aylık doktor randevumuzda kilosu 4,500 gr. olmuştu.. Maşallah diyelim lütfen:-)))

Havadisleri aksattık bu kez ama artık yalnızım ve gerçekten vakit bulamıyorum oturup yazı yazmaya..

Geçen ayın haberleri ise şöyle : Öncelikle sünnet oldu oğlum.. Göbeğinden daha çabuk iyileşti pipisi.. Öyle şirin ki, körpecik bir soyulmuş bamya gibi:-))

2 hafta önce de duası okundu oğlumun.. Oldukça kalabalıktı, ama güzel oldu. Allah kabul eder inşallah..

Ve bir de nahoş bir haberimiz var.. Ben ürtiker oldum.. Yani kurdeşen döktüm. Bütün vücudum kabardı, 3 gün boyunda günde 2-3 er kez acil servise gidip, kortizon ve antihistaminik iğneler oldum damardan ve kalçadan.. Bu nedenle sütümü sağıp atmak ve oğluma bir gün için iki kez olmak üzere hazır mama verdim.. Çok üzüldüm çok.. Doktor bu hastalığın bilinen yüz kadar sebebi olduğunu ama benim durumuma stres ve meme başı iltihabının yol açmış olabileceğini söyledi.. Evet 3. aya girdik ama göğüslerim halen iyileşmedi.. En geç iki ayda geçer diyen çok bilmiş eski annelere duyurulur... Şimdi iyiyim çok şükür..

Şimdilik bu kadar bizden.. Ne bilgisayarımı açabiliriyorum, ne de yazı yazabiliyorum gün içinde. Akşam ise bulduğum ilk fırsatta uyuyorum.. Asıl derdimiz oğlumun sadece kucakta uyuması.. Herhangi bir başka zeminde derhal uyanıyor.. Aslıştırmalar yapıyorum umarım çabuk kurtuluruz kucakta uyumaktan, çünkü havalar sıcak ve gün geçtikçe ağırlaşıyor oğlum:-)))

Hamiş : Önceki yazıma yorum bırakan arkadaşlara tek tek cevap yazamıyorum, vakitsizlikten.. Bu yazı sırasında bile iki kez ara verdim.. Herkese teşekkürler, yorumlarını paylaştıkları için...
Sevgiler...

23 Mayıs 2008

1 aylık havadisler...

Emre paşamız bugün itibariyle tam olarak 36 günlük oldu çok şükür.. 1. ayımızı doldurduk yani.. İlk aylık doktor kontrolümüze de gittik, sonuçlara sevindik.. Doğduktan sonra 2.500 gr. a kadar inmiş olan oğluşum tam 3.610 gr. olmuş.. Yani 1 ayda 1100 gr. civarında kilo alıp, boyu da 4,5 cm uzadığından, herşey yolunda.. Süt emzirme krizlerimiz nedeniyle zaman zaman aklıma gelen "acaba sütüm yetmiyormu?" düşüncesinden de bu sayede doktor ağzıyla kurtuldum sonunda.. Bebekler ayda 600-1000 gr. alırlarmış, Emre 1100 gr. aldı ya değmeyin keyfime.. Allaha şükürler olsun..

Gerçi halen göğüslerimdeki sorunlarım çözülmedi, özellikle gazlı olduğu anlarda gözlerimden yaşlar gelerek emzirsem de oğlumu, doyuyor ya, büyüyor ya, bu bana yeter de artar bile..

Göğüslerim için ilgilenenler olursa Lansinoh hiç işe yaramadı ve ilk kullandığım gün, silmeye gerek yoktur uyarılarına kanıp, öylece verdim göğsümü Emreye ve almadı.. Almadığı gibi o göğsümü 2 gün almayı reddetti, göğsümde süt birikti, yumrular oluştu, ateşim 38,7 ye fırladı, titreme krizlerine girdim.. Sonunda sağıp yumuşatarak ve inatla verdim yeniden..

Şimdi her emzirmeden sonra Evicap 400 E vitamini kapsüllerini iğle ile delip, sürüyorum.. O da yoksa (bugünlerde piyasada az bulunuyor sanırım) saf zeytinyağı sürüyorum.. Başka h,çbirşey fayda etmiyor.. Gerçi halen dediğim gibi acıdan ağlayarak emzirdiğimde oluyor ama 2 ayda geçer diyorlar.. Kaldı 25 gün :-( Bu emzirme olayından benim anladığım şu ki, yılmadan bıkmadan, inatla emzirmek lazım.. Azıcık direnciniz kaybolursa vay halinize.. Günde 3 litre su içip, inatla emziriyorum.. Allah herkesin yardımcısı olsun ama gerçekten çok zormuş bu günler.. Loğusalık depresyonunun başlıca seebi bu herhalde.. Ben çok ağır geçirdim diyebilirim..

Bir de gazlı zamanlarında nazlı nazlı kaşlarını kaldırıp, ağzını büzüp, "hııııııa" diye bir serzenişi varki oğlumun, ancak tatlı tatlı konuşursam sakinleşiyor, canımdan can kopuyor sanki.. Gaz ilacımızı bugün değiştirdik. Bugüne kadar Metsil damla işe yarıyordu ama artık büyüdüğünden artık ihtiyacımızı karşılamazmış, o nedenle Nurse Harvey's adlı bitkisel şuruba geçtik.. Çok gazlıyız çok.. Allah yardımcımız olsun..

Şimdilik bizden haberler bu kadar. Maşallahlarınızı eksik etmeyin lütfen üzerimizden.. Emziren herkesinde sütü bol olsun:-)

30 Nisan 2008

Bi dakka tanışmış mıydık ?


Emre paşamı henüz uyuttum, günlerdir aklımda burayı güncellemek, biliyorum haber bekleyenler var ama napalım ancak vakit bulabildim.

16 Nisan 2008 saat 09:37'de İstanbul Kadıköy Şifa Hastanesinde dünyaya gözlerini açtı oğlumuz.. Beklenenden daha küçük bir bebekti.. 2.830 gr ve 47 cm.. olarak doğdu.. Yine beklenenden farklı olarak bir kartopu olarak verdiler kucağıma.. Epidural anestezi ile her dakikasına şahit olduğum doğumumuz gayet kolay gerçekleşti.. Kokusunu, güzelliğini anlatmama imkan yok.. Tarif edemem, şimdi bile uyuyup uyanınca özlemiş oluyorum kokusunu.. Cennet gibi kokuyor minik kartopum..

Doğduktan sonraki 5 gün içinde 300 gr. veripde 2.530 gr. a inince bizi önce çok üzdü ama takip eden 7 gün içinde 300 gr. aynen kazanınca bayram havası yaşadık sanki.. (Maşallah demeyi unutmayalım lütfen:-))

Şimdilik gelişmeler bukadar.. Ha bi de bugün göbeğimiz düştü, 2 hafta içinde de sünnet olucaz biz..

Vakit bulunca yine yazacağım.. Önceki postta hayır dualarını esirgemeyen, yorum bırakan, bırakmayan tüm dostlara çok teşekkürler.. Biliyorum sizlerin de iyi niyetli dualarınız sayesinde sağlıkla kavuştuk oğluma.. Allah dileyen tüm anne adaylarına nasip etsin bu duyguları..
Emre oğluşumun hastahane ziyaret defteri ise burada...

15 Nisan 2008

El bebek, gül bebek, gel bebek gel...

38+2. gündeyiz, hazırlıklarımızı tamamladık, evimizi kırkladık, açılmadık dökülmedik, dezenfekte edilmedik köşe kalmadı evimizde.. Perdeler yıkandı, halılar yıkamacıya verildi, vitrinler temizlendi, herşey hazır.. Peki sen hazır mısın derseniz, biraz gerginim bugün.. Sabahtan beri arayan birkaç arkadaşımla konuşurken sesimin zaman zaman titrediğini hissettim, bilmem onlar hissetti mi?

Şimdiden belli ki akşam ve gece zor geçecek.. Henüz heyecanlı değilim sanırım ama bariz şekilde gerginim. Hatta o kadar gerginimki, oğlumda etkilendi bu durumdan, oldukça sakin dünden beri..

Hastane çantamızı hazırlayıp hole koyduk bugün.. Kendimi daha çok birkaç günlük bir yolculuğa çıkacak gibi hissetmeme sebep oluyor bu durum..

Hastane dönüşü 1 ay içinde oğlumun sünneti yapılacak diye karar verdik, sonra da evde bir dua okutucaz inşallah.. O duada ve eve gelenlere ikram edilecek şeker keselerini içine koyacağımız sepeti bugün tammaladım nihayet..


Bu son günde daha çok şey yazmak isterdim ama üzerimde bir tutukluk varki sormayın, sanırım gerginlikten..

Elimden gelen tek şey her işimizin yolunda gitmesi için dua etmek.. Yarın sabah saat 8:30 da başlayacak olan operasyon sonucunda inşallah epiduralle uyuşturulmuş bir şekilde oğlumla buluşucaz… Allahım sen yardımcımız ol… Hamile olmayı bekleyen tüm anne adaylarına, doğumunu bekleyen hamilelere, evlatlarını sağlıkla ve sıhhatle kucaklarına almayı nasip eyle… İçinde bize de…

Ve bu satırları okuyanlardan da bir ricam var, iyi dileklerinize ve dualarınıza ihtiyacımız var yarın için..

Şimdilik bize müsaade edin.. Yarın sabahtan ANNE-BABA olacağız, bebekli, gazlı, pişik kremli yepyeni bir hayata merhaba demeye gidiyoruz…

El bebek, gül bebek, gel bebek gel….

04 Nisan 2008

"Çalışan kadına rahatlık batar" Sendromu

37. haftanın sonuna yaklaşırken, bir önceki postta da dediğim gibi artık evden gün sayıyoruz..

Cumartesi gününden itibaren yaptıklarımı özetleyeceğim.

Cumartesi karşıya geçip, Yağız kuzumun doğumgünü partisine katıldım.. Aslında 9 Nisan'dı ama bizim malum durumumuz nedeniyle öne aldık partiyi.. Yağız'ın da canına minnet tabi, öyle seviyorki doğumgünü partisinde olmayı, hediyeler almayı...
Bu resim doğumgününden önce çekilmiş.. Yağız'ım, Yağmur bebek ve Figen'im..

Doğumgünü güzelleri..

Pazar günü ise önceki günün yorgunluğunu atmaya çalışmakla geçti:-) Gelirken annemle babamı da alıp gelmiştik, birkaç gün bizde kaldılar..

Pazartesi ve Salı günleri sanki hafta sonuymuş gibi, evde olmaya adapte olamayarak geçti.. Yaptığım dikkate değer tek şey hastanede ikram edilecek şekerleri hazırlamamdı..

Annemler Salı günü öğleden sonra gittiler. Onlar gidene kadar aman kızım dikkat et, eğilme, kaldırma, ayağına çorap giy gibi... onlarca pış pış ve nazlanma nedeniyle keyif çattım açıkçası:-)
Çarşamba günü ortalık toparlama, kallavi bir ütü olayı ve evdeki ıvır zıvır işlerle geçti.. Perşembe sabahtan ise doğru mutfağa girdim. Önce buzdolabı battı gözüme.. İçiydi, dışıydı, raflarıydı derken, hadi buzdolabı kırklandı, bari şu tezgahlar ve üzerindeki beyaz eşyayı da cifleyelim, dezenfekte edelim muhabbeti.. Kilere sıra gelmedi malesef, orası halen yapılacaklar listesinde var.. Sonra aynı gün markete alışverişe gittim, bir de üzerine mutfağa girip bezelye yemeği yaptım, kadayıflı-cevizli sütlü tatlı yaptım ve ertesi gün saracağım sebzeli börek için sebzeleri haşladım ezdim.. Bir de üzerine akşam saat 7'deli NST randevusuna gidince, gece tüm pilim bitmişti açıkçası..

Bugün ise bahsettiğim sebzeli böreği sardım, ve akşam üzeri biraz ütü yaptım.. Kendini çok yorma diyeceksiniz ama duramıyorum, sürekli ertesi günü ve yapılacak işleri planlıyorum kafamda.. "Çalışan kadına rahatlık batar" sendromu bu herhalde...

Bir de dün bu resimde görülen mikrodalgada sterilizasyon yapan şu aleti aldım. Ancak eve gelip de içini açıp okuyunca, iade etmeye karar verdim. Çünkü ben içine sadece biberonları değil, emziğini, belki bir-iki oyuncağını falan da koyar dezenfekte ederim, kaynatma derdinden kurtulurum diyordum ama bu alet yalnız biberonlar içinmiş. Yani diğerlerini yine kaynatmak gerekecek.. Anlamsız geldi ayrı ayrı uğraşmak, iade edeceğim..

28 Mart 2008

Bize müsade...

1993 yılında hiç ara vermeden çalışan ben, yaklaşık yarım saat sonra belki de ömrümün en uzun, en güzel, en heyecanlı, en umut dolu iznine çıkıyorum..
.
Tanrım bizim gibi bebişini kucağına almak için gün sayan herkesi sağlıkla ve mutlulukla güzel sona ulaştırsın inşallah...
.
Şafak 19'u bitirirken, yazmaya devam edeceğim tabi ama bundan sonrasını evden sayacağız..

26 Mart 2008

Duygusal zeka testi...


Soru: Bir kedi bir ağaca çıkmış ve inmek bilmiyor. Kediyi o ağaçtan indirmek için ne yaparsınız?

Cevap seçenekleriniz :
1-Ağaca tırmandıysanız; cesur ve girişkensiniz. İyi bir "satış temsilcisi" olursunuz.
.
2- Ağaca merdiven dayayıp tırmandıysanız; hedefe nasıl ve ne yöntemlerle ulaşacağınızı planlayabiliyorsunuz. İyi bir " halkla ilişkiler müdürü" olursunuz.
.
3-"Gel pisi pisi," diye seslendiyseniz, saflık derecesinde iyimsersiniz. Ne yaparsanız, yapın, sakın kendi işinizi kurmayın.
.
4-Dişi bir kedi bulup ağacın altına getirdiyseniz; kendi işinizi kurup çok başarılı ve ünlü olabilirsiniz.
.
5-İtfaiye gibi kurtarıcı görevlileri aradıysanız; sorumluluğu başkalarına atmayı iyi beceriyorsunuz. "İyi bir üst düzey yönetici" olursunuz.
.
6- Ağacı kesersiniz, böylece bundan sonra başka kedilerin çıkmasını da engellemiş olursunuz: Sizden mükemmel bir kamu yöneticisi olur.
.
7- "Bana ne?" deyip yolunuza devam edersiniz. Sizden yönetici olur mu bilmem ama çok iyi bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olur.
.
8- Dişi kedi bulmak zor olacağından kendiniz dişi kedi kılığına girip ağacın altında cilve yaparsınız. Yönetici olamasanız bile magazin medyası peşinizi bırakmaz, şöhret olursunuz.
.
9- Kediyi silahla vurursunuz ve ağaçtan düşer. Amaç kediyi ağaçtan indirmek değil miydi? Sizden çok iyi bir "ressam paşa" olur netekim.
.
10- Yüksekçe bir yere çıkıp kediyi ağaçtan indirmek için biriken topluluğa kedileri ne kadar sevdiğinizi anlatırsınız. Sizden çok iyi bir CHP başkanı olur.
.
Ben 2 numarayı seçtim kendime.. Ya siz?
.
Hamiş : Kaynağını bilmiyorum, bana mail ile geldi..

24 Mart 2008

Haftasonu keyifleri...

Cumartesi günü havanın düzelmesini bahane edip, Kınalı'adaya kaçtık... Annemle babam zaten 2-3 hafta önceden açmışlardı yaz sezonlarını... Doğumdan önce son kez gidelim gezelim dedik... İyiki de gitmişiz, hava tahminimizden de güzeldi.. Saatlerde bahçede güneşin altında oturup keyif yaptık oğlumla.. Çok güzeldi çok...

Önce Kadıköyde gezdik, balık aldık, güneş altında vapur beklerken de simit keyfi yaptık..



Kınalıadada ise bahçeden eve giremedik.. Ellerim, ayaklarım, karnım, burnum, her tarafım şişmiş ve oğlum kıpır kıpır iken kaçamak bir kahve keyfi yaptık ki sormayın adalara nazır...


Kahve keyfiyle yetinmeyenler de vardı tabi aramızda...

Sonra gülümseyerek gelen ilkbaharı kimler karşılıyor diye ufaktan gözattık çevremize... Sarı açan yoncaları gördük..

Maydanozlar çıldırmıştı.. Hemen topladık, balığın yanına salataya kattık..

Erik ağacımız süslenmiş, püslenmiş, baharı buyur etmiş meğer kendinden içeriye :-)


Badem ağacımız bile birbaşka güzeldi..

Ve çamlar tabi.. Sanki kış boyu hiç dökülmemiş gibi değildi yaprakları, dalları.. Nasıl da canlıydı..

21 Mart 2008

34 +4...

Dün doktora gittik. Önce NST ye bağlanıp, oğlumun kalp atışlarını dinledik, rahmimdeki kasılmaların normal olmasına sevindik. Doktor amca muayene etti bizi, oğluşum 47 cm olmuş neredeyse ve 2.450gr.. 3 haftada 850 gr. almış yani çok iyiymiş. Doktor herşeyin normal olduğunu söyledi, tahminen 3500 gr. gibi doğar dedi.. Oğluş yine yüzünü göstermedi bize.. Yüzü herzamanki gibi arkaya dönüktü ve biz bir kaşını, alnını ve kolunu görebildik 4. boyutta sadece..

Dün doktor randevusundan önce taaa Gebzeden işe git gel yapmamak için evde izinli idim.. Peki dinlendim mi? Hayır. Hatta sabah 10 da uyanmak dışında çok yoruldum.. Akşam da 11 de zor attım kendimi yatağa.. Benden bir cacık olmayacak belli, önümüzdeki hafta Cuma itibariyle izne çıkıyorum ama ofiste olmaktan daha çok yoracağım kendimi şimdiden belli..

Hastane randevumuz alındı.. Kısmet olursa 16 Nisan Çarşamba günü saat 08:30 da yeni bir hayat başlayacak bizler için.. Yeni, şimdilik korkuyla karışık bir merakla beklediğimiz, kendi adıma uzun yıllardır hayal edilen..

3,5 hafta sonra anne olacağıma, evimizde 3. bir şahsiyetin varlığı fikrine alışmak bile tuhaf geliyor şimdi.. Evde gebelik testini yaptığım ve ikinci pembe çizgiyi gördüğüm gün geliyor aklıma.. Nasıl da inanamayıp, gelip gidip teste bakıp ağlamıştım belki saatlerce.. Şimdi o mucize bedenimden ayrılacak, kucağıma verilecek. Cennet gibi kokacak, hayatımın merkezine oturacak..

Yüzlerce soru var halen aklımda..

Doğum gününe kadar sabredecekmi oğlum içeride?
Ya önceden gelmek isterse?
Ya suyum gelirse aniden?

Sütüm zamanında gelecek mi?
Ya yetmezse?
Ya oğlumu besleyemezsem?
Ya gazı olursa ve ben çıkaramazsam?

Kime benzeyecek acaba?
Tüm testleri yaptırdık ama… Aması var işte dilim varmıyor yazmaya…

Eve geldikten sonra elim ayağım birbirine karışır mı?
Karışırsa kim çözer beni?
Geceleri başında kim bekleyecek?
Ya aniden nefesi durursa?
Ya ağlar da susturamazsam?

Allahım sen yardım et ne olur..

19 Mart 2008

Hastane çantamız hazır :-)

Yine çok ara verdim ama gerçekten gündelik telaşlar bile internnetten uzak kalmama yetiyor. Hele ki bütün gün bilgisayar karşısında olduktan sonra, yazacak şeylerim olsa bile akşamları evdeki bilgisayarı açmak gelmiyor içimden.

Geçen hafta sonu Cumartesi günü saat 12:00 den, akşamüzeri saat 17:00 ye kadar ütü ypıldı bizim evde.. Ütülenen herşey ya Emre’nindi, ya da doğum ile ilgiliydi.. Bu 5 saatin yakşalık 1,5 saatinde babamız yaptı ütüleri.. Nevresim takımları, benim geceliklerim gibi büyük ve düz parçaları O. ütüledi sağolsun.. Geri kalan 3,5 saatte ise Emre paşamın minik eşyaları ütülendi..

Aslında biz Cumartesi günü arkadaşımız Yıldız-Nihat çiftinin yeni evlerini görmek ve birlikte vakit geçirmek için Kemerburgaz-Göktürk köyü civarına gidecektik güya.. ama ben geçen hafta kendimi çok yorgun hissettiğimden iptal ettik sonradan. Hatta Perşembe akşamı Figen arayıp, Cumartesi bize gelin demişti, misafirleri gelecekmiş ama ona bile gitmedik, güya evde dinlenecektik.. Ne dinlenmesi, cumartesi akşam ayaklarım davul gibi şişmişti, üstelik canım mantı çekince, telefonla Özen’leri de çağırmıştık yemeğe ve gün bittiğinde acayip yorulmuştum.. Ama başka şansım da yoktu, ütü işini başkasına devredemedim.. Özen'lerin gelmesi ise samimiyetimiz nedeniyle ekstradan bir yorgunluk olmadı bana.. Özen zaten her işe yardım etti sağolsun..

Pazar günü ise hastane çantamızı hazırlamaya giriştik ve Emre’nin odasındaki son işlemizi yaptık.

Hastane çantası hazırlamakla ilgili olarak internette sayısız liste bulabilirsiniz ama çoğunda gereksiz birdolu eşya ile karşılaşmanız mümkün.. Geçen haftalarda gittiğim Gebelik Okulunda bunları da anlattılar.. En azından doğumu benim gibi Kadıköy Şifa Hastanesinde yapmak isteyenler için çok iyi oldu, gereksiz bir sürü eşyadan kurtulmuş olduk..

Biliyorum ki bu sanal ortamda birçok hamile arkadaş var, birbirimizi takip edip, fikir alışverişinde bulunuyoruz.. Hem onlar için hem de unutulan birşey var mıdır deneyimli anneler fikir versin diye hazırladığım çantanın içeriğini paylaşmak istiyorum izninizle :

ANNE için :
2 adet gecelik
1 sabahlık
2 çift çorap
Yedekli iç çamaşırı
Kalın Hijyenik ped
Emzirme sütyeni
Göğüs pedi
Lansinoh krem
Terlik
toka-kırmızı bant-ayna-tarak- hafif makyaj eşyası
Deodorant
Nazarlıklı kolye
Hastane çıkış giysileri

BABA için :
2 Çift terlik (Biri gece odada giymek için, biri de duş alırken giymek için)
1 takım pijama
2 Takım yedek iç çamaşırı
2 Adet yedek tişört/gömlek
2 adet yedek çorap
Şampuan

BEBEK için : (Giysilerin neredeyse tümü çıkarken kullanılacaklarmış)
Ana kucağı
Büyük battaniye-peluş
1 adet tulum
1 adet body
1 adet ayaklı pantolon
1 çift çorap
1 çift eldiven
1 adet şapka
1 adet ince battaniye (istemediler, ben ekledim)
1 adet 0 numara silikon emzik ve emzik kabı (istemediler, ben ekledim)
1 adet omuz bezi (istemediler, ben ekledim)
1 adet 1 numara Prima yenidoğan bez
Nazarlık (istemediler, ben ekledim)
Hatıra defteri ve kalemi (istemediler, ben ekledim)

Diğer genel ihtiyaçlar :
Cep telefonları
Şarj aletleri
Fotoğraf makinası+şarjı+boş kaset
Kamera+şarjı
Yedek pil
Özel Sigorta kartlarımız
Bebeğin gebelik gelişim dosyası
Islak mendil
Kolonya
Kutu mendil
İkram edilecek çikolata-tepsi
Yedek poşet
Anne ve baba için diş fırçası ve macunu
1 not defteri ve kalem

Kurabiye sepeti ve kapı süsü (sevgili Ayşem getirecek)


Var mı ekleme yapmak isteyen?

13 Mart 2008

Yorgunum, yorgunsun, yorgun...

Evet son günlerdeki genel durumumuzu en iyi özetleyen kelimeler bunlar..
.
Eğer akşamları eve gidince yemekten hemen sonra hiçbir iş yapmadan uzanıp, yatana kadar dinlenirsem, o gece rahat bir uyku uyuyor ve ertesi gün de biraz daha iyi oluyorum. Ama yemekten sonra evde herhangi bir iş yapacak olursam, ne gece rahat yüzü var bana ne de ertesi gün... Ama bu ütülenmesi gereken 6 çamaşır makinası dolu çamaşırın günden güne gözümde büyümesine engel oluyor mu derseniz? Hayır... Başkasına yaptır ütüyü diyeceksiniz ama çamaşırların %80 i Emre'nin.. Ve ben onun çamaşırlarını kendim ütülemek, kendim yerleştirmek istiyorum odasına..
.
Oğlum inatla evde kalıp dinlenmemi talep ediyor, ben ise elimden geldiği kadar dayanıp, çalışayım, izne ne kadar geç çıkarsam, o kadar geç dönerim mantığıyla uğraşıyorum..
.
Tüm hafta sonu planlarımı iptal etmek zorunda kaldık, hafta sonu dinlenmeyi düşünüyorum evde.. Belki toparlarız biraz kendimizi..

34. haftanın sonuna geldik, 4 Nisan Cuma günü izne çıkmak istiyorum ama sanırım daha erkene almam gerekecek.. Kısmet..

11 Mart 2008

Bitkisel atık yağ biriktirme mevzusu..


Bizim evde hiç ama hiç kızartma yapılmadığı için, bitkisel yağ atığı da oluşmuyor ama biliyorum ki bir çok evde ortaya çıkmaktadır bu bitkisel yağ atıkları.. Biriktirmek zormuş gibi gelse de 1 litresinin 1 milyon litre suyu kirlettiği gerçeği için katlanılabilir gibime geliyor...

10 Mart 2008

Orman Kebabı


Malumunuz bahar geldi sayılır artık ve piknikçiler yakında ormanlara yayılmaya başlarlar.. Bu karikatür mail ile geldi, Erdoğan Karayel'e aitmiş.. Bence çok anlamlı... Anlayana tabi....




Son durumlar...

Yazmam lazım deyip duruyorum kaç gündür ama elim gitmiyor bir türlü klavyeye.. Neyse baştan alalım, çünkü yine 1 haftadan fazla oldu yazmayalı..

Genel olarak sakin bir hafta geçirdim, ama oğlum hiç de sakin değildi, artık eskisi gibi değil daha canlı, daha can acıtıcı hareketlerini sıklıkla hissediyorum maşallah.. Bu arada doktorumuz yurtdışında kayak tatilinde, elini kolunu kırmadan yurda dönmesi için de dua etmekteyiz… Son anda başka bir doktora kendimi anlatmak istemiyorum çünkü..

Oğlumdan bahsediyordum dimi, farkında iseniz aklım gibi anlatışımda karmakarışık, ama ne yapayım bu da böyle bir yazı olsun..

Gün içinde en zor yaptığım hareketlerin başında eğer bir sebepten yere eğilmişsem, ayağa kalkmak geliyor. Sabah çoraplarımı zor giyiyorum, geceleri de uyku(suzluğu)mun ağırlığı idrar torbamın yaptığı baskıya galip gelirse, yerimden kalkmak zor oluyor.. Ama dönüşte uykuya geçmek çok güzel bir duygu eğer yeniden dalabilirsem.. Ben ki hamile kalmadan önce küp gibi uyurdum tüm gece, şimdi tabi az geliyor bu bölük pörçük uykular..

Perşembe akşamı ilk kez NST cihazına bağlandık oğlumla birlikte.. Hareket ettiği zaman 170 lere çıkan kalp atışları hemşireyi ve dolayısıyla bizi çok mutlu etti.. Bende herhangi bir kasılma görülmedi çok şükür.. Bu hafta Perşembe yine gidicez…

Oradan çıkınca Özlem’lere gittik, çay içtik, baklava yedik.. Burak bebek o kadar güzel büyüyorki, hayran olmamak elde değil. Maşallah yalnız anne sütüyle öyle sağlıklı ki, inşallah benim oğlumda onun kadar şanslı olur..

Hamileliğimin başında hep acı ve tuzlu yiyordum ya artık hemoroid korkusundan yiyemiyorum ama canım sıklıkla tatlı şeyler istiyor.. Gerçi 34. haftaya girdik ve +7,5 kilodayım.. Hayırlısı artık, +20 olsaydım da sonuç değişmeyecekti nasılsa…

Geçen hafta içi sevgili Mesecina ile yazıştık ve onun şeker alışverişi ve yapımı hikayelerini uzun uzun anlattığı mailleri ile bilgilendim, hastane çantamızı hazırlamak içinde eksiklerimiz vardı, Cumartesi sabahtan ver elini Eminönü yaptık..

Mesecinanın tarifleri ve anlatımının da yardımıyla eve gelecek ziyaretçiler için hazırlanmak üzere şeker kesesi, içine konmak üzere Malatya Pazarından çifte kavrulmuş badem şekeri (tezgahtar amcaya 1 ay sonra kullanacağım deyince vakumladı şekerleri, 1 sene bayatlamaz artık dedi), keselere koymak için nazar boncuğu, sepet için süsleme ıvır zıvırı, bana evde giymek için gecelik, pijama, oğluma birkaç bir şey aldık, elimiz kolumuz dolu olarak Figen’lere geçtik. Annem de gelmişti, hasret giderdik..

Yalnız hastaneye gelenlere ikram edilecek çikolata işininin bir kısmını hallettik, çikolataları almadık henüz, ama üzerine yapıştırmak için kurdela ve nazarlık aldık.. Çikolata işini daha sonra O. halledecek..

Çok enteresan bir şekilde sabah 10:30 dan öğleden sonra 15:30 a kadar gezmeme rağmen çok da yorgun hissetmedim kendimi.. O. bunu alışveriş tutkuma bağladı tabi hemen :-)

Akşam saat 20:30 gibi eve geldiğimizde ise gayet iyi ama biraz yorgunduk tabi.. Banyo yapıp çay içtikten sonra evde bir Lost partisi verdik kendimize.. 4. sezon - 4. ve 5. bölümleri seyrettik..

Pazar günü ise tüm eksiklerimi tamamladığımız için hastane çantası yaparız diye düşünüyorduk ama alınan herşeyin yıkanması bile 1 güne sığmadı.. Akşama kadar neler mi yaptık ? Oğluşumun odasının camını silip, yeni gelen perdeleri taktık çok şirin oldu, şimdi yalnız halısı eksik..

Sonra da yıkanacakları makinaya atmaya başladık.. Çok bir şey almadık derken dehşetle gördükki yıkanması gereken eşyalar 4 makinada ancak bitecek.. O küçücük şeyleri başladık yıkamaya.. İnsan hiç çamaşır asarken duygulanıp ağlar mı? Evet.. hamile ise ve kendi evladının çamaşırlarını ilk kez asıyorsa evet.. Çok güzel ve garip bir duygu idi.. Sanki şimdiye kadar yaşananlar bir masaldı da şimdi gerçek oluyordu asıl rüya..

Bütün Pazar günü evde ev temizliği, ortalık toplama ve çamaşır operasyonu ile geçti ve ütüye geçemedik bile.. Bu arada O.nun hakkını ödeyemem evde aklıma gelebilecek hertürlü işte yardım ediyor bana.. Pazar akşamı işler bitince, alışverişe çıkmadan önce evde "O KADIN" adlı filmi seyrettik.. Sezen Aksu şarkıları ile birlikte, oldukça güzel bir filmdi.. Sonu hüzünlü ama çok güzel anlatımlı bir aşk hikayesiydi.. Özellikle Sezen Aksu severlere şiddetle tavsiye edilir.. Tanrı kraliçeyi korusun :-))))

Temizlik deyince, izne çıkınca yapılmasını planladığım bir dolu iş var evde.. Öncelikle Pamuk hanım çağrılacak ve ev bir güzel temizlenecek.. Perdeler yıkanacak, halılar yıkamaya verilecek, mutfak dolapları temizlenecek, gündelik bardak çanak vs.. için çamaşır suyu operasyonu yapılacak, salondaki vitrin vs.. içi temizlenecek, gümüşler parlatılacak, çiçek saksılarım elden geçecek, bahar bakımları yapılacak, buzdolabının içi kırklanacak, oğlumun odası düzenlenecek gibi gibi…

Bunları kim yapacak peki aslında çiçek bakımı harici hepsini ben yapmak isterim ama bilmem ne kadarını yapabilirim? Annem gelir herhalde yanıma, Necla annem de var.. Olmadı Pamuk u çağırırız…

Şimdilik bu kadar yani bizden haberler.. 34. haftaya girdik, şafak 37.. Herşey yolunda çok şükür, heyecanla oğlumuzu bekliyoruz…

29 Şubat 2008

Şafak 47...

Dün doktora gittik, aylık anlamdaki son kontrolümüzmüş bu.. Bugün itibariyle tam olarak 31 hafta 5 günlüğüz, bundan sonra her hafta NST ye bağlanacağız, 2 hafta da bir de doktorumuza görüneceğiz. 10 Nisan daki son doktor kontrolümüzden sonra da inşallah 16 Nisan 2008 tarihinde bebeğimizle buluşacağız..
.
Hamileliğimin başından beri hep normal doğumu düşünmüş olmama rağmen, kardeşimin doğumdan 15 gün sonra olmak zorunda kaldığı hemoroid ameliyatı ve sonrasındaki acılı süreç gözümü o kadar korkuttu ki, bende de hamilelik öncesinde onun kadar olmasa da benzer bulgular olduğundan, vazeçtim normal doğum yapmaktan... Bu konuyu her düşündüğümde içimde hissettiğim vicdan azabı, maalesef duyduğum korkuya yenik düştü... Allah korusun doğumdan sonra benden kaynaklanabilecek herhangi bir sorun nedeniyle acı çekmekten, aslında en çok da bu nedenle oğlumla gerektiği gibi ilgilenememekten, ona ayıracağım sürenin başka konulara harcanmasından çok korkuyorum ben.. İstiyorum ki doğumdan sonra sağlıkla, huzurla evimize dönelim, yeni hayatımıza başlayalım, sadece o olsun hayatımızın merkezinde.. Kendim de dahil olmak üzere kimse için bölünmesin oğluma ayıracağım zamanlar.. Allah yardımcımız olsun..
.
Emre oğluşum tam 42 cm. olmuş, 1837 gr. (Maşallah diyelim:-)))) Gelişimi çok güzel dedi doktor amca.. Herşey yolunda çok şükür...
.
Başlıkta da dediğim gibi şafak 47 deyiz ve gün sayıyoruz mutlu sona doğru.. 16 Nisan 2008 Çarşamba, büyük gün.
.
Doğacaksın yeni günlere,

kozasından çıkan bir kelebek kadar özgür.

Özgürlüktür en güzel hediye doğmasını bilenlere.

Sen doğ, güneş gibi dünyama.

Sen doğ, çiçek gibi doğaya.

Sen doğ, yalnızlığımdan hayatıma.

Ve o gün yaşgünüm...

Ve o gün birinci yaşım olsun....


26 Şubat 2008

Of daraldım çalışmaktan...

Sevgili günlük,


Biliyorum bu kez arayı çok uzun tuttum ama mazeretim var gerçekten de, çok çalışıyorum... İşler enteresan bir şekilde, izne ayrılmama 6 hafta kala depreşti diyebilirim. Bırak bloğa birşeyler eklemeyi, blogcu kızları okuyacak, yorum bırakacak zaman bile bulamıyorum bazı günler.. Bir arkadaşım "sen şimdi böyle yan çizersen, doğumdan sonra hiç görünmiycen mi ortalıklarda" diyor. Yok yok, yazmaya devam edicem inşallah..


Neyse şimdi birşeyler çiziktiriyorum ya, işlerimin azaldığından değil, bir nefes alma ihtiyacı benimki...


Geçen iki haftada neler mi oldu? Kar nedeniyle Pazartesi işe gelemedim.. Açıkçası o karda evden çıkmaya korktum.. Evde kalınca da kısa günün karı şeklinde ne zamandır beni bekleyen işlere el attım. Ne mi yaptım, oğluma evdeki artık iplerden bir çift patik ördüm, bir bere başladım.. Sonra berenin ipi az geldi gözüme, söktüm, başka bir iple yeniden başladım.. Patiğin fotoğrafıı çekmeyi unuttum, bere bitince ikisini bir yayınlarım artık..


Sonra hemen hemen bir yıldır boyanmayı bekleyen bir tepsi ve bir kutu vardı evde, onları boyadım..


İşte bu tepsim.. Evdeki boyalardan ürettiğim açık mavi bir renge boyadım, üzerine dekopaj uyguladım. Aşağıdaki ise henüz nerede kullanılacağına karar veremediğim kutum..

Kutumu mozaik tekniğiyle süsledim.. Üzerine yapışık olan resimlere dokununca her bir kutucuk kabartmalı olduğundan mozaik yapılmış hissi veriyor.. Gerçi mavisi biraz koyu oldu ve henüz verniklemediğim için biraz mat görünüyor ama işi bitince daha hoş olacak sanırım.

Geçen haftaya ait fazla ayrıntı yok kafamda, hafta içi çok yoğundum, hafta sonu ise gebelik okuluna devam ettim. Geçtiğimiz hafta sonunda babalar da katıldılar bize, bir çocuk psikoloğu, bir çocuk doktoru, bir ürolog, bir yenidoğan hemşiresi ve bir masör ile muhabbet ede ede günü tamamladık.. Oldukça keyifli ve verimliydi..

Kurs çıkışı Kadıköyde gezdik biraz... Çok özlemişim oraları.. Gerçi hafta sonu hava da güzel olunca çok kalabalıktı ama yine de süperdi.. Oğlumun odasına abajur aldık..


Daha önce baktıklarımızı odanın teması bozulmasın diye beğenmemiştik, ama bu çok hoşumuza gitti :-)

Pazar günü bir de oğlumun hatıra defterini kapladım.. Emre doğduktan sonra ziyaretine gelen eş/dost/akraba/arkadaşlarımıza birer satır birşeyler karalayabilecekleri bir defter yapmak istiyordum hep.. Hem doğum hatıralarımızı unutmayız, hem de sonrasında ben devam ederim yazmaya diye.. Evde bir ajanda vardı, aslında ajanda taslağı diyelim, sevgili Elif vermişti geçen yıl, içindeki sayfalar çizgisiz kağıt, dışı ajanda şeklinde bir defterdi.. Evdeki artık bir kumaşla ve silikon tabancam yardımıyla kapladım onu.. Sonra da Kadıköyden aldığım keçe süslerle süsledim.. Çok hoşuma gitti bitirdikten sonra..

Pazartesi ofise geldiğimde ise cuma günü internetten verdiğim siparişim masamdaydı... Bir dönence, iki çift balıklı çorap, bir de Lansinoh..

İşte oğlumun dönencesi.. Işıkları kapatıp, çalıştırınca çok hoş duruyor.. Buradan Stork marka, uzaktan kumandalısından aldım ve çok da uygundu fiyatlar..

Perşembe günü doktora gidicez, kontrolümüz var.. 32 haftanın içindeyiz, oğlumun hareketleri çok değişti, çok kuvvetlendi maşallah.. Önceki gün ilk kez yaptığı bir hareketle canımı acıttı.. Ama çok büyülü bir his onu hissetmek.. Öyle ki babası da keşfetti bu büyüyü sanırım, geceleri ben daha erken yattığım için o yatağa geldiğinde çoktan dalmış oluyorum ama o oğluyla oynaşıyor ben uyurken.. Hele Pazar sabahı uyandığımda neredeyse muhabbet etme kıvamına gelmişlerdi :-) Pazartesi dedi ki, eğer Emre doğduktan sonra da geceleri böyle olursa yanmışız biz :-))) Kimse kolay olacağını söylemiyor tabi.. Çekilecek tüm sıkıntılar, uykusuz tüm geceler için gönüllüyüz...Yeterki sağlıkla, sıhhatle kucağımıza alalım paşamızı..

İzne çıkmama 6 hafta kaldı.. Nisanın ilk haftası da çalışıp sonra doğuma 3 hafta kala izne çıkmak istiyorum hayırlısıyla.. Bakalım zaman ne gösterecek.. Öyle sabırsızım ki, yüreğimin pırpırlarını tarif etmeme imkan yok sanırım. Kuzguna yavrusu şahin görünürmüş derler ya, bana da öyle geliyor ki, şairin dediği gibi en güzel çocuk henüz doğmadı, doğduğunda hepimizin nefesini kesecek güzellikte olacak ve bu mucizeye inanamayacağız..

En güzel günlerimizi henüz yaşamadık.. Ama az kaldı.. Çok az...

14 Şubat 2008

Alyans neden dördüncü parmağa takılır?

Bunun, Çinliler'in anlattığı çok güzel ve inandırıcı bir açıklaması varmış...

Başparmak, anne-babanızı,

İşaret parmağı, kardeşlerinizi,

Orta parmak, sizi,

Dördüncü parmak (yani yüzük parmağı), hayat arkadaşınızı,

Ve serçe parmak, çocuklarınızı temsil eder.

İlk önce avuçlarınızı birbirine bakacak şekilde açın. Orta parmakları bükün ve sırt sırta birleştirin. Daha sonra kalan dört parmağınızı da şekildeki gibi açıp, uç uca getirin.


Şimdi, anne babanızı temsil eden başparmaklarınızı ayırmaya çalışın... Açılacaktır, çünkü anne babanız sizinle birlikte ömür boyu yaşamayacaktır. Er ya da geç onlardan ayrılmak zorundasınız.

Baş parmaklarınızı önceki gibi birleştirip, kardeşlerinizi temsil eden işaret parmaklarınızı ayırın. Onlar da ayrılacaktır, çünkü kardeşleriniz kendi ailelerini kurup, ayrı bir hayat seçer.

İşaret parmaklarınızı birleştirip, çocuklarınızı temsil eden serçe parmaklarınızı ayırın. Onlar da ayrılıcak, çünkü çocuklar da evlenir ve bir gün kendi hayatlarını kurar.

Son olarak serçe parmaklarınızı birleştirip, eşlerinizi temsil eden yüzük parmaklarınızı ayırmaya çalışın. Ayıramadığınızı görünce şaşıracaksınız. Çünkü karı-kocalar hayat boyu bir arada yaşarlar... İyi günde ve kötü günde... Hastalıkta ve sağlıkta... Ölüm onları ayırıncaya kadar....

Hamiş : Mail ile geldiği için kaynağını bilemiyorum.. Bence çok romantik :-)

13 Şubat 2008

7.4 Yetmedi mi ?

Dün mail ile geldi bu yazı, kaleme alan Gani Müjde.. Açıkçası başlığı okuyunca sevgili Gani Müjde'nin benden daha sabırlı ve kendine hakim olduğu kanaatine vardım.. Böyle bir pankart karşısında ne söylense boş tabi.. İçimden küfür etmek geliyor açıkçası hala böyle düşünebilen o kuş beyinlilere..
Şimdi söyler misiniz lütfen bu ülkenin malesef yarısına yakını böyle düşünüyorsa eğer, demekki tam da hak ettiğimiz gibi yönetilmekteyiz diyebilir miyiz? Ve onlar bunu hak ediyorlarsa, bu ülkenin diğer yarısı neyi hakediyor peki?

7.4 Yetmedi mi?

Bir hafta önce türban protestoların sırasında "7.4 yetmedi mi?" pankartını açan sevgili kardeşime seslenmek istiyorum bugün... 20 bin insanın acısı ve cenazesi üzerine politika yapmaya kalkan "o güzel insana" bir çift sorum var.

Ey mantosu uzun, aklı kısa kardeşim benim. 7.0 yetmedi mi? Senin okuduğun gazeteler yazdı mı bilmiyorum ama Amerika'nın, hani o gavur ve Hıristiyan Amerika Birleşik Devletleri'nin ,hani o Siyonistlerle iş birliği yaptığı için her yerde bayrağını yaktığınız ABD'nin Los Angeles şehrinde 7.0 büyüklüğünde bir deprem oldu bacım...

Neredeyse bizimkine yakın bir deprem. Bizde ayni şiddetteki bir deprem 20 bin kişi ölup 20 bin kişi sakat kalırken,gavur, Hıristiyan ve Siyonist dostu Amerika'da sadece 2 kişi yaralandı güzel ablam. Şimdi türbanlı başını ellerinin arasına alıp düşünüyor musun acaba? Sakarya gibi muhafazakar bir bölgede Allah binlerce Muslumanı öldürerek cezalandırıyorsa eğer, Hıristiyanlara ve Siyonist dostlarına niye kıyak geçiyor? Seks shoplarıyla, porno filmleriyle tüm dünyaya "seks", "uyuşturucu" ve "günah" ihraç eden bu ülkenin Allah katında ayrıcalığı ne olabilir ki güzel annem?

Oysa adım gibi eminim Sakarya'da, Gölcük'te hayatlarını kaybedenlerin çoğu ölmeselerdi eğer sabah ezanı ile birlikte camilerin yolunu tutacaklardı. Üç aylarda oruç tutacak,Ramazan'da devrilmeyen minarelerin ışıklarıyla birlikte senin ağzına adı bile yakışmayan Allah'ın adı ile birlikte oruçlarını açacaklardı.

E nooldu şimdi? 7.0 yetmedi mi güzel ninem? Eğer her coğrafya olayını, her doğal afeti bilimin ve aklın süzgecinden geçirmeden böyle yorumlarsan bu ülkenin yarısı her deprem felaketinden sonra dinsiz olur güzel hala kızım... Fay hattında 10 katlı binalara izin veren şapşal belediyecilik anlayısını, deniz kumundan inşaat yapan edebiyatçı muteahitleri, depreme dayanıklı konut üretme çabalarını, hırsızları, uğursuzları bir kenara bırakıp her şey ilahi kudretin intikamı olarak açıklarsan bu deprem 10 yıl sonra gene aramızdan binlerce "dinsizi" alır gider güzel amca kızım..

Beynin var mı bilmiyorum, betonların altında inleyerek can veren 20 bin insanı, kadını, çocuğu ve bebeği bir kalemde günahkar diye silip atan kuş beynini türbanın altında görmek mümkün olamıyor çünkü ama bence bu yazıyı oku ve bütün gece uyumadan düşün.

Allah'ın kullarına böyle cezalar verebileceğini hala düşünüyorsan da git Hıristiyan ol...

Çünkü senin bu mantığına göre Allah onları daha çok seviyor. "Gavurlar" hem senden daha zengin, hem de evleri tepelerine yıkılmıyor.

Gani Müjde.

____________________________________________________________

Güncelleme : Sevgili Biyocan da aynı yazıya yer vermiş açık olan bloğunda.. Pişti olduk yani.. Pardon biyocum ya, sen benden önce yazmışsın, valla görmedim..


12 Şubat 2008

Emre'min Odası...

Pazartesi günü büyük gündü.. Oğluşumun oda takımı gelecekti.. 1,5 hafta öncesinden odayla ilgili tüm işlerimiz bitmişti, hatta geçen Pazartesi gelecekti ama benim ofisteki işlerimin yoğunluğu nedeniyle bu haftaya sarktı olay..

Oğluşumun odası babası önce kazımak suretiyle duvar kontürlerini düzeltti, sonra zımparaladı, sonra gerekli yerleri alçıladı.. Sonra da boyadı.. Resimlerde de görüldüğü üzere bordürün üzeri fildişi, altı Paris mavisi dedikleri bir renk oldu.. Sıra bordür bulmaya gelince oldukça panik yaptım ben, bir kere hiçbir markette (Bauhaus, Carrefour gibi) istediğim gibi olanları yoktu.. Yalnız Bauhaus'taki stantta bulduğumuz bir katalogtan hoşlanınca, internetten araştırma yapıp, burayı buldum. Sonra internetteki sitelerinden beğendiğim bordürü almak Bostancı'daki show roomlarına gittim.. Ertesi gün kargo ile gönderdiler adresimize fabrikadan.. Çok da şirin oldu bence..

Şimdi gelelim odamızın son haline :





Yalnız şu an odada kesif bir boya kokusu hakim.. Sanırım birkaç hafta havalandırmak gerekecek.. Bir de oğlumun tüm eksikleri henüz tamamlanmadığı için henüz hiçbirşeyini yıkamadık. Geldiği gibi yerleştirdim dolaplarına...

06 Şubat 2008

Oku-Yorum

Bugünlerde ciddi bir okuma potansiyeli içindeyim. Gerçi okuyamayıp bıraktığım bir kitaba da denk geldim kısa bir süre önce ama, bunun nedeni olarak malum durumumu bahane gösterebilirim sanırım.

Şöyle ki, ben hayatım boyunca çok nadir kitabı okumaya başladıktan sonra yarım bırakmışımdır.. Mesela üniversitede iken Anna Karanina ‘yı kütüphaneden tam beş kez süre uzatımı yaparak alıkoymuş ama bitirememiştim.. Gerçi nedenini tam hatırlayamıyorum. Genel olarak hayatıma baktığımda bazı kısa dönemlerde hiçbir şey okuyamayacak moda olduğum olur. O dönemlerde dergi bile okumam.. Neyse ki bu dönemler çok kısa sürer ve hemen ardından normal seyrine girer okuma alışkanlığım. Bilmem Anna Karanina yı niye okuyamadım o zaman? Gerçi sonradan okudum onu.. Sorun olmamıştı..

Şimdi elimden bırakmak durumunda olduğum kitap ise Gogol’un Ölü Canlar isimli eseri..



Kitapta tek hayali zengin bir çiftlik sahibi olmak olan Pavel İvanoviç Çiçikov’un, gittiği bir kentteki soylu çiftlik sahiplerini kandırarak ölü köleleri satın almasını ve bu yolla devleti kandırmasını anlatıyor genel olarak. Sanırım hamileliğin getirdiği bir huysuzlukla okuyamadım bu kitabı, aslında kitabın kendisinden çok konusu ağır geldi..

Ölü Canlar’dan hemen sonra “Bebeğinizi Beklerken Sizi Neler Bekler” isimli başucu kitabımı aldım.


Gerçi bu kitap öyle oku-bitir-rafa kaldır türden bir kitap değil. Merak ettikçe, zamanı geldikçe okuyup duruyorum… Kafamda oluşan soru işaretlerine oldukça net yanıtlar alabiliyorum böylece..

1 ay kadar önce ise Elif Şafak’ın Siyah Süt isimli kitabını aldım.


Tam manasıyla yalayıp yuttum diyebilirim. Tabi bu kitabı okumanın tam zamanıydı gerçi ama yine de oldukça sürükleyici bir eserdi..

Şimdi ise Honore De Balzac’ın Vadideki Zambak isimli klasiğini okuyorum.


Oldukça akıcı ve tam da benim sevdiğim gibi uzun uzun durum ve çevre tasfirlerine yer verilmiş bir aşk romanı.. Aristokrat bir ailenin küçük oğlu Felix de Vandennesse, ailesinin sıcak sevgisinden ,ilgisinden yoksun, otoriter bir ortamda yetişmiş çalışkan bir çocuktur ve bir parti de gördüğü tanımadığı bir kadına aşık olur...... diye devam ediyor konusu.. İçinizi ısıtacak bir aşk klasiği arıyorsanız tavsiye ederim...

28 Ocak 2008

Rüya...



Rüyamda oğlumu gördüm ben. Hamileliğimin ilk aylarında yine görmüştüm, rüyamda, ağlayarak uyanmıştım uykumdan… O zaman gördüğümde daha küçüktü, kucağımdaydı. emziriyordum.. Şimdiki rüyamda ise daha da büyümüştü, bembeyaz bir cildi ve yay gibi düzgün kaşları vardı. Gözleri bal rengiydi.. Dudakları ise öyle bir gül rengindeydi ki bunu anlatabilmem için kelimeler kifayetsiz kalır herhalde.. Aldım kucağıma, emzirmeye başladım.. Çok güzeldi, çok …….

Bugünlerde çok merak ediyorum oğlumu.. Yüzünü, saçını, gözünü, ağzını, burnunu, parmaklarını .. Her şeyini.. Sabahları evden çıkarken, mutlaka odasına bir göz atıyorum, pusetine dokunuyorum… Zaman geçtikçe, karnım büyüdükçe, onun için hazırlıklar artık iyice elle tutulur hal almaya başladıkça, iyice heyecan kaplıyor içimi, sanki şimdiden o minicik elleriyle sımsıkı yapışmış yüreğime, hiç bırakmıyor..

İnsan yüreği ne kadar büyük sevgiler alabilir ki derdim hep, ne kadar sevebilir, kaç kişinin sevgisi sığabilir içimize? Gerek okuduğum annelerin, anne adaylarının yazdıklarından, gerek çevremden duyup gözlemlediklerimden ve gerekse kendi hissiyatımdan dolayı artık biliyorum ki insan yüreği sınırsız yer açabilir kendi içinde sevgilere.. Hele ki annelik gibi yarı delilik durumu söz konusu ise hiç sınır tanımayabilir…

Şimdiye kadar içimde duyduğum en büyük aşk O.na karşı hissettiklerimdi.. Dahası yoktu, ötesi yoktu.. Şimdi bir de oğlum var tabi.. Ama yanlış anlaşılmasın, yüreğimde O.nun aşkını kenara koyup, oğlumun aşkına yer açmıyorum Gayet doğal bir şekilde büyüyor yüreğim.. Oğluma da yer açılıyor orada.. Hem kimse kimseden rahatsız değil sanki.. Yüreğimizdeki aşklar yenileriyle karşılaştıkça ikiye bölünmüyor bu dar alanlar onlara.. Tam tersi ikiyle çarpılıyor bence.. İşte bu kadar büyük aslında insan yüreciği… Büyüdükçe büyüyor yüreğimiz, ve biz daha çok insan oluyorum sanırım.. Ne diyordu Zülfü Livaneli o güzel şiirinde “Dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak herşey….”............