09 Mart 2012

4+4+4 İSTEMİYORUM !!!

Her anne-baba gibi biz de hayretler içinde hatta dehşetle izliyoruz küçücük çocuklarımız sırtından dönen bu anlaşılmaz oyunları...

Aşağıdaki mektubu Ankara'daki bir eğitim derneği tarafından kaleme alınmış ve Ankara'lı veliler bu konuya karşı çıkmak için örgütlenmeye başlamışlar bile.. Darısı diğer şehirlerin ve kurumların başına..

Aşağıdaki mektubu imzalayıp gerekli yerlere mail ile ya da fax ile gönderebiliriz belki sesimizi duyurmak için...

--------------



 İSTEMİYORUM;

  • · Henüz 10 dakika yerinde duramayan çocuğumun 40 dakika sırada oturmaya mecbur bırakılmasını istemiyorum.

  • · Oyun çağındaki çocuğumun bu ihtiyacının, zaten zor olan ergenlik dönemine bırakılmasını istemiyorum.

  • · Henüz özbakım becerilerini kazanmamış çocuğumun, kişisel ihtiyaçlarını kendi başına beceremediğinde kendine güveninin sarsılmasını ve değersizleştirilmesini istemiyorum.

  • · Sosyal olgunluğu tamamlanmamış 5 yaşındaki çocuğumun, tek başına servisten inip eve girmesini istemiyorum.

  • ·  Çocuğumun, yıllık eğitim programını yetiştirmek zorunda olan sınıf öğretmeninin zorlamalarına maruz kalmasını istemiyorum.

  • ·  5 yaşındaki çocuğumun kocaman bilinmez bir alanda yalnız kalmasını istemiyorum.

  • ·   5 yaşındaki çocuğumun 12–13 yaşındaki abi ve ablaları ile,  aynı alanda risklere açık olarak bulunmasını istemiyorum.

  • · 7 yaş çocuğunun dahi, ilköğretim 1. sınıfta zorlandıklarını duyarken, 5 yaşındaki çocuğumun ilkokula başlamasını istemiyorum.

  • · Çocuğumun bu baskılar altında psikolog ve çocuk psikiyatristleri ile tanışmasını istemiyorum.

  • · Yine Bilim Uzmanları’na göre; okul öncesi dönemde okuma-yazma öğretmenin sağlıksız bir durum olduğu gerçeğinden yola çıkarak, bunu yasal zemine çekmenin mantığını anlamıyorum


  • Bana göre, sosyal uyum, akademik olgunluk açısından, 6 yaş çocuklarımız ancak anasınıfına başlayabilirler.  Okuma yazma öğrenmek için en ideal yaşın, 7 yaş olduğu dikkate alınırsa, fırsat eşitliği açısından çocuklarımızın 6 yaşını doldurmadan ilköğretime başlamasını istemiyorum. 



60–72 ay arasında okul öncesi eğitimi almak koşuluyla ancak ilköğretim 1. sınıfa başlayabilirler.  

Bütün bunlardan çıkan sonucun; TAŞIN SERT, ÇİMENİN YEŞİL, SUYUN ISLAK olduğunu inkar etmekten başka birşey olmadığını düşünüyorum.

60–72 ay okul öncesi okuma yazma 
hazırlık becerileri için anasınıfı,
İlköğretime başlamak için, 
akademik olgunluk yaşı 72 ay kalsın İSTİYORUM


Ad- Soyad:


06 Mart 2012

Neydim ? Ne oldum ?


Eskiden kimdim ben sahi? Ne yerdim ? Ne içerdim ? Nasıl mutlu olurdum ?

Ne yaparken kendimden geçerdim ? 

Neyi yapmadan duramazdım ?

Uyumuş uyanmışım da eski hayatım bir rüyaymış gibi geliyor şimdi geçmiş ben’i hatırlamaya çalıştıkça..


Eskiden kitap kurduydum ben… Pek çok arkadaşımla karşılaştırılınca böbürlenerek seyrettiğim bir kütüphanem ve dergilerim vardı.. Sürekli olarak birşeyler okurdum ve bundan müthiş zevk alırdım. Okumamak ölümdü, boşluktu.. Kitapevlerinde geçirdiğim zamanlar ömre bedeldi benim için..

Şimdi ne yapıyorum ? Okumak için zaman yaratmaya çalışıyorum ve itiraf ediyorum ki kitap okuyabildiğim yegane yer banyo.. Bizim banyoda hep bir-iki kitap olur, boşa vakit geçmesin diye.. Şimdi ise zamansızlıktan banyoya sığınıyorum birkaç satır okumak için.. Gerçi hala sürekli kitap satınalıyorum doğru, ama bunların çoğu ya çocuk kitapları ya da ebeveynlere yol gösteren kitaplar...

Eskiden gezerdim sevgiliyle elele… 3 gün bile olsa tüm tatilleri değerlendirip, ille de bir yerlere gitmek isterdim. Ülkemin bilinmedik gezilmedik ne çok köşesi vardı keşfedilmeyi bekleyen.. Trakya’dan Marmara bölgesinin bilinmeyen yaylalarına, Kaz dağlarından Ege’nin mis gibi kokan turunç bahçelerine, Orta Anadolu’nun Tuz Gölünden en sarp Karadeniz yaylalarına ve hatta Gürcistan sınırına kadar ne çok yer gezmiştik değil mi elele sevgiliyle ?

Şimdi ne yapıyorum ? Bırakın şehir dışı bir yerlere gitmeyi, hafta sonu  çocuklarla bir yerlere çıkmak için bile 40 kere düşünüyoruz. 

Eskiden fotoğraf çekerdim.. Deklanşörden gelen o sesin beni ne kadar mutlu ettiğini gördüğümden kurslara gitmiş, kendimce şaheser niteliğinde tonla fotoğraf çekmiş, bunları paylaşmış ve hatta günün birinde sergi açma hayalleri kurmuştum..

Şimdi ne yapıyorum ? Bırak sanatsal değeri olabilecek fotoğraflar çekmeyi, gündelik hayattan kareler bile yakalamaya fırsat bulamıyorum bazen..

Eskiden tiyatroya giderdim. Devlet Tiyatrolarının sezonluk kombine biletlerini sezon başında alır, istediğim oyuna Taksim’e gider, orada sevgili ile buluşur, yemek yer, AKM’nin önünden kestane alır, tiyatroya giderdim.

Şimdi ne yapıyorum ? Çocuklarım doğduklarından beri tiyatroya gitmedim.

Eskiden zevk için mutfağa girerdim. Daha önceden hiç yapmadığım tariflerdi en favori olanlarım.. Çiğ börek yapayım, yağ mantısı yapayım, kestaneli pasta yapayım diye girerdim mutfağa.. Hatta işi ilerletip pencere önünde maydanoz ve roka yetiştirip, evde ekmekler yapmışlığım bile vardı.. Ekmek makinası almıştım kendime, ayçekirdekli, haşhaşlı, cevizli envayi çeşit ekmek yapardım. Mutfakta kendimi tek geçerdim aslında…

Şimdi ne yapıyorum ? Akşamları bakıcımızın yaptığı yemekler için seviniyorum.. 

Eskiden denizle ilgili herşeyden zevk alırdım. Babamla balığa çıkmak ve tüplü dalış yapmak ise en sevdiğim aktivitelerdi.. Sabahları gün ağarmadan babamla çıktığımız sandal sefalarını çok özledim mesela.. Bir de tüplü dalış heyecanı ile tanışmıştım ki, adrenalin nedir deseniz dalmaktır derdim. Brovelerimi alacak ve hatta bir de denizaltında fotoğraf çekecek ve sergileyecektim.

Şimdi ne yapıyorum ? Hiççç… Ne zaman denize girdiğimi düşünmem ve hatırlamam gerek..

Eskiden sıkı sıkı takip ettiğim dizilerim vardı. Mesela bir LOST-sever idik biz sevgili ile.. Sonradan Heros’a da dadanmıştık.. Lost’a ilk başlangıcımızda güncel bölümleri yakalamak için 10 günlük bir bayram tatilinde sabah 10:00′dan gece 04:00′e kadar arka arkaya Lost seyretmişliğimiz var mesela.. Hiç durmadan, sadece tuvalet ve yemek molası vererek ama:-) Sonrasında da her hafta Perşembe günleri Amerika’da yayınlanan bölümü netten indirip, ertesi günü de Türkçe altyazısını bulup seyrederdik.. Hey gidi günler…

Şimdi ne yapıyorum ? Şimşek Mc Queen’i, Sünger Bob’u, Peppe'yi takip ediyoruz maaile..

Eskiden -ADALIYDIK biz.. Annemler adada yazlıkta iken sık sık giderdik adaya.. En zevklisi vapura binmekti.. Simit alıp iskeleden yarısını martılarla paylaşmaktı… İskeleden eve kadar tembel tembel yürümekti.. Bahçede mangal yapma keyfiydi, geceleri avuç dolusu çekirdek çitletip, kabuklarını pufffff diye bahçeye savurmak ve ertesi sabah elinde süpürgeyle söylene söylene bahçeyi süpüren babamı seyretmekti..

Şimdi ne yapıyorum ? Adaya sadece çocuklar müsait ise ve onlar açık havada daha çok vakit geçirsinler diye gidip, yorgunluktan pestili çıkmış bir şekilde eve dönüyoruz. Bir de eve çekirdek almıyorum, çocukların boğazına kaçar diye..

Çünkü şimdi ben dünyalar güzeli iki çocuk annesi bir kadınım ve şimdi anlıyorum ki hayatın geri kalanı sadece teferuatmış.. Aslolan çocuk sahibi olmak ve onları yetiştirirken geçilen engebeli yolları aşabilmekmiş..

Hayatımız boyunca taktığımız farklı şapkalarla büründüğümüz belki onlarca farklı rolün arasından gerçek olanı ANNE olmakmış. Önce anne, sonra insan, sonra eş, sonra evlat, sonra kardeş, sonra arkadaş…. diye giden bir zincirmiş hayat ve bu zincirin en güçlü halkası annelikmiş..

Eskiden yaparken zevk aldığım tüm o güzellikleri evet özlüyorum ama asla hayıflanmıyorum… Tam tersine o kadar çok dua ettim ve bekledim ki çocuk sahibi olmak için, şimdilerde sadece şükrediyorum Lost yerine Şimşek Mc Queen’i seyrettiğim için..