23 Ocak 2010

Güzel haberlerimiz var...

Perşembe akşamı Atıl beye gittik, önce rutin detaylı ultrason incelemesini yaptı. Sonuçlar süper, hiçbir kromozom anomalisi marker'ı pozitif bulunmadı. Bu demektir ki dedi eğer dörtlü test sonuçları da negatif çıksa idi yaşıma rağmen amniyosentez önermeyecekmiş. Ama dörtlü test sonuçları pozitif olduğu için amniyosentez yapmalıyız dedi.. Kendi doktorumuza olduğu kadar ona da güvendiğimiz için hemen kabul ettik ve operasyon yapıldı.
Yaklaşık 40 cm boyundaki iğneyi hemşirenin elinde görünce korkmadım desem yalan olur ama itiraf etmeliyimki hayatımda eli Atıl bey kadar hafif bir doktora hiç rastlamadım. İğnenin girdiğin zerre kadar hissetmedim. Sonrasında ise ilerlediğini hissettim ama acı duyarak değil. Hemşirenin de yardımıyla çabucak bebeğime değmeden 3 şırınga sıvı aldılar. 2-3 dakikada oldu bitti hemencecik..
Şimdi sonuçları laboratuvara verdik. 2 hafta sonra çıkacaklar. İçimdeki ses artık daha umutlu, bebeğim sapasağlam doğacak biliyorum ve inanıyorum buna tüm kalbimle..
Bu konuyla ilgili olarak yazdığım önceki 2 yazıma yorum bırakan, dua eden herkese teşekkür etmeliyim yeniden.. Gerçekten yanımdaymış da bana sıkı sıkı sarılmışsınız gibi hissettirdiniz, güç verdiniz.. İyi ki varsınız..

21 Ocak 2010

Büyük gün...

Büyük gün geldi çattı sonunda, bu akşam saat 19:00 da Atıl beyde olacağız. Gerisini ise onun tecrübesine, muayene bulgularına ve tabi yönlendirmesine bırakmak taraftarıyız. Doktorlarımıza güveniyoruz, maddi-manevi kendi çıkarları için böyle şeylere kalkışmayacak insanlar olduklarını düşünüyoruz.
Dün gece hiç uyuyamadık, yatmadan önce duş aldım, kitap okudum, ama yok uyku tutmadı saatlerce.. Gözlerim kapandı bir süre sonra ama bilincim hep yerinde ve sabah olsa da işe gitsem, hemen akşam olsa diye geçirdim içimden. O. da uyuyamadı hiç yanımda biliyorum, sabah nedense ikimizin de midesi bulanıyordu kalktığımızda..

Aşağıdaki yazıma yorum bırakan, bırakmayan, mail atan, arayan, iyi dileklerinin, dualarının ve kalplerinin bizimle olduğunu söyleyen tüm arkadaşlara çok çok teşekkür ederim. Gerçekten o kadar iyi geliyorsunuz ki böyle zamanlarda.. Tamamen karşılıksız ve bence harika bir ilişki bu. İyiki yazıyorum burada, iyi ki varsınız..
Biliyorum pozitif düşünmem lazım, evrene pozitif duygular yollamam lazım ki herşey iyi olsun.. O nedenle içimi ferah tutmaya çalışıyorum. Operasyonun kendisinden zerre kadar korkmayan ben, sonuçları için ölesiye korkuyorum, iki numaradan vazgeçme ihtimalini düşündükçe beynim uyuşuyor sanki ama bunu burada yazmak dışında kimseyle de paylaşamıyorum.
Biliyorum herşey çok güzel olacak.. Ha hayret...

18 Ocak 2010

Nahoş...

Dörtlü testimizin sonucu malesef 1/12 olasılıklı olarak yani pozitif çıktı. Perşembe günü detaylı ultrason ve muhtemelen amniyosentez operasyonumuz yapılacak.

Başım ağrıyor..

15 Ocak 2010

Yok daha neler...dememek lazım...

Bugün yemekten dönerken önünden geçtiğim bir kuyumcunun vitrininde alakasız birşey dikkatimi çekti. Geri döndüm ve baktım ki kuyumcu vitrininde bebek emziği var.. Nasıl yani dememe kalmadan dehşetle farkettim ki emziğin dışı altından yapılmış..
Oha diyesim hatta çüşş diyesim geldi ama demedim. Ofise gelene kadar düşündüm durdum.
Acaba hangi tasarımcı akıl etti bunu?
Hadi tasarımcılar uçuk kaçık olurlar genelde, aklıselim hangi üretici üretti?
Hadi onlar üretti diyelim kim alır ki bunu çocuğuna Allah aşkına?
Ülkemizde insanlar kendi çocuklarına dilenmeleri için işkence edip ölüme terk etmiyorlar mı acaba? Kim alır takar böyle bir şeyi el kadar yavrusuna? Korkmaz mı yavrusuna zarar verilmesinden ya da ne biliyim kaçırılmasından? Yoksa el kadar bebeği korumak için bir de koruma mı tutulmuştur çoktan?
Böyle düşüne düşüne ofise geldim ve bir de g.oogle amcaya danışayım dedim? Meğer o emziklerden bu güne kadar 187 adet satılmış bile benim ülkemde.. Yani 187 aile bebeğine altın başlı ve saplı emzik almış... Hatta arama yapınca şu yukarıdaki modelini de gördüm, her tarafı elmas imiş. Fiyatı da 17.000$ mış.
Dumur oldum, düşünmekten vazgeçtim, yazayım bari dedim..

11 Ocak 2010

Deveye sormuşlar...


Zat-ı muhterem hükümet hazretlerinin yeni tasarısı çok ilginç.. Kadın çalışanların 5 günlük regl süresince izinli olmaları durumu sözkonusu..

Yıllardır böyle muayyen günlerimde evde kalıp yatak döşek yatmayı hep hayal etmiş biri olsam da bunu duyunca aklıma geldi birden.. Deveye “Boynun neden eğri ?” diye sormuşlar.. “Nerem doğru ki diye yanıtla ?”mış…

Sanki ülkemde kadınlar ilgili her türlü fırsat eşitliği ve kadın olmaya yönelik her türlü rahatlık sağlanmış da bir bu kalmış..

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu der ki : "Memura doğum yapmasından önce 8 hafta ve doğum yaptığı tarihten itibaren 8 hafta olmak üzere toplam 16 hafta süre ile aylıklı izin verilir. Çoğul gebelik halinde, doğumdan önceki 8 haftalık süreye 2 hafta süre eklenir. Ancak sağlık durumu uygun olduğu takdirde, tabibin onayı ile memur isterse doğumdan önceki 3 haftaya kadar işyerinde çalışabilir. Bu durumda, memurun çalıştığı süreler, doğum sonrası sürelere eklenir. Yukarıda öngörülen süreler memurun sağlık durumuna göre tabip raporunda belirlenecek miktarda uzatılabilir. Memurlara, bir yaşından küçük çocuklarını emzirmeleri için günde toplam bir buçuk saat süt izni verilir. Süt izninin kullanımında annenin saat seçimi hakkı vardır." şeklinde ve 108 inci maddesinin üçüncü paragrafı "Doğum yapan memurlara istekleri halinde 104 üncü maddenin (A) bendinde belirtilen sürelerin bitiminden itibaren 12 aya kadar aylıksız izin verilir." şeklinde değiştirilmiştir.

Mesela bir öğretmen bayan iseniz ve çocuğunuza daha fazla vakit ayırmak isterseniz doğum izninizi sonuna kadar kullandıktan sonra bile 1 yıla kadar ücretsiz izin kullanabilirsiniz ve kimse size bunun hesabını soramaz, ayrıca döndüğünüzde işiniz de sizi beklemektedir, “patronun” sizi işten çıkarıp başkasını alma ihtimali yoktur..

Peki özel sektörde çalışan anneler için bu geçerli midir? Tabiî ki :HAYIR!!!!

Çünkü biz zavallı özel sektör anneleri normal doğum iznini geçtim, aylık rutin gebelik kontrollerimizi bile hafta sonuna bırakırız ki “patron” mırın kırın etmesin… Ayrıca bırakın ücretsiz izin kullanma ihtimalimizi, biz kanuni hakkımız olan doğum izni ve süt iznimizi bile çekinerek isteriz.. Çünkü biliriz ki ne bitirdiğimiz üniversite diploması ne de yıllardır verdiğimiz emek, “patronun” ya da “kraldan çok kralcı” olan yöneticimizin bizi aslında bu sebeple ama “verim düşüklüğü” gibi abuk bir nedenle kapının önüne koymasına mani olamaz.

Pehhhhhhhhhh….


Bir evde 3 erkek...


Evet evet bu da erkek.. Cumartesi günkü kontrolde kendisiyle tanıştık, kendisi tabiri caiz ise bize k.çını dönmüş yatıyordu ama doktorumuz yine de bacak arasındaki pipiyi gösterebildi bize..

İki numaranın gelişimi gayet normal, kendisi sadece 180 gr.. Ben ise halen -1,5 kilodayım. 17. haftaya girdik..

Doğum zamanı 12 Haziran 2010 gibi görünüyor bu kez..

21 Ocakta Prof. Dr. Atıl Yüksel ile randevumuz var, detaylı ultrasona girip, bir ihtimal amniyosentez ihtiyacını değerlendireceğiz.. Malum yaş 36 olunca işler zorlaşıyor biraz daha..

Bu arada Emre ye hamile iken yapılan 2li ve 3lü teste ek olarak 4lü test diye yeni bir kavram var hayatımızda.. Şöyleki down sendromu riskini değerlendirmek için %90 güvenilirliği olan yeni bir yöntemmiş bu.. Kandaki bir takım değerlere göre yapılıyormuş.. Hemen kan verdik, doktorumuzdan tel. bekliyoruz sonuçlar gelince arayacak. Tüm sonuçlarımızın iyi çıkması için dua ediyoruz, lütfen bunu okuyanlar da etsinler..

Evde iki erkek çocuk olacak aralarında sadece 26 ay olacak, bir de babaları.... ve zavalı ben:-))

Korkuyor muyum? Evet hem de deli gibi korkuyorum ben...

07 Ocak 2010

Çocuk İstatistikleri...


Çocuğunuzun boy ve kilosu standartların neresinde? Onunla aynı isimde ve aynı doğum tarihinde kaç kişi var? Doğacak olan çocuğunuza vermeyi düşündüğünüz isimden Türkiye ve ilinizde kaç kişi var? ve daha fazlasını öğrenmek ister misiniz?



Türkiye İstatistik Kurumu, Çocuklar İçin İstatistik servisini kullanıma açmış. (5 Ocak 2010)

Buradan buyurun lütfen..

06 Ocak 2010

Kiboş hanımı taktimimdir...

Bu hafta Annerin Dünyasında çevremizdeki bir anne ile ropörtajımı yazıyoruz.. Eşimin anneannesi Kiboş Hanım'ı anlatıyorum ben..

Bizimkilerden oldukça farklı bir "hayat ve annelik hikayesi" okumak isterseniz buradan buyurun lütfen..

05 Ocak 2010

Eski hatıraların güzelliği...

Eski yılı uğurlarken ve de yenisini karşılarken tamamen karmakarışık duygular içinde, aklımın bir tarafında ölüm, diğer tarafında yaşamın gerçekleriyle cebelleşip durdum günlerdir.
.
30 Aralık günü teyzemi kaybettik günlük.. Kendisi Edirne-Uzunköprü'ye başlı bir köyde yaşayan, 6 çocuk yetiştirmiş, herbirini evlendirip farklı yerlere-şehirlere göndermiş ama canla başla bağlandığı koca evinden ayrılmayı birgün bile düşünmemiş bir bir kadındı.. 83 yaşındaydı ama hiç de yaşının kadını değildi teyzem.. Evine gittiğimizde mutfağında yazdan yapılmış tarhanasını, salçasını, eriştesini, bahçesinde kendi elleriyle ektiği ıspanağı, kıvırcığı, maydanozu, nanesini görünce daha da dağıldık.. İnsanoğlu bugün var yarın yok gerçektende..
.
Uzaktı bize hep ama çok emeği vardı üzerimizde.. Çok severdi bizi.. YAkında İstanbula gelecekti, benim oğlumu, kardeşimin kızını henüz görmemişti.. Ne çok sevecekti kimbilir kuzularımızı??
Malasef yarım kaldı planları, planlarımız...
.
Gittik, çocukluğumuzun en neşeli, en güzel yaz tatilinin geçirirdiğimiz o köy evini son kez gördüm, iyi ki de gitmişim, en güzel hatıraları canlandı gözümde çocukluğumun. Keşke Figen de gelebilseydi dedim hep.. Yalnoız hissettim kendimi tak başıma oradayken, kardeşim iki çocuğunu bırakamayacağı için, Mehtap ise henüz lohusa olduğu için gelemediler çok istemelerine rağmen..
.
Küçük birer kızken ben, kardeşim ve teyzemin torunu Mehtap ile birlikte zorla öğle uykusuna yatırıldığımız o arka evlerdeki odada, bu kez yorgunluktan kısa bir şekerleme bile yaptırdılar bana.. O bahçe ne küçükmüş meğer, odalar ne küçükmüş de bize büyük gelirmiş.. Eskiden yaklaşmamızın yasak olduğu kuyuya yine yanaşamadım teyzecim, elim varmadı o kapağı kaldırmaya Şehriban ablam kızar diye..
.
Toprağın bol olsun, rahat uyu, Allah gani gani rahmet eylesin inşallah...