26 Nisan 2007

Ada keyfi...



Herkes gibi biz de 23 Nisan tatilini fırsat bilip, 3 günlüğüne de olsa biryerlere kaçmayı çok istedik ama malum hafta sonu kursum var diye gidemedik.. Yani gidemedik derken şehir dışına çıkamadık manasında :-) Pazar günü kurs çıkışı, Yağız'cığımı emanet alıp babasından, doğru adaya koştuk.. O. da Kadıköyden vapura binince tam süper olduk ve ver elini Kınalıada ...

Bahar zamanlarında adaların tadı ayrı olur, hem kalabalık olmaz, hem tabiat yeni uyanıyor olduğundan börtü böcek olayı had safhadadır.. Ben çok severim şahsen ilk ve son baharda adaları..

Annemlerin evi Kınalıada'da.. Adaların en küçüğüdür Kınalı.. Hafta sonları hariç genelde sakindir hayat.. Hafta sonlarında ise malesef tam bir işkenceye dönüşür adanın yerlileri için hayat. Çünkü hele de çalışıyor ve denize girmek için hafta sonunu iple çekiyorsanız bile bizim gibi, malesef zor geçer.. Çünkü İstanbul'dan günübirlik gelen konukları vardır çokça.. Plajlar dolar, sokaklar dolar, orman dolar, vapurlar dolar o günlerde.. Biz hafta sonlarında o yüzden evin önünden denize girer, ve mümkün olduğunca bahçemizde vakit geçirir, çarşıya pek inmeyiz.. Ama yine de adada yaşamak demek benim için çok şey ifade eder.. Bir kere sabahları martı çığlıkları ve dalga sesleriyle uyanmak demektir adada kalmak.. Sonra bahçede asma ağacının gölgesi altında edilen mükellef bir kahvaltıdır.. Şen şakrak ve tembel bir gündür.. İllaki mangalda ızgara yapmak, keyifle bahçede yemek yemektir.. Bisiklete binmek, dondurma yemek, bahçede çekirdek çitlemek, geç saatlere kadar okey oynamak ya da muhabbet demektir adada kalmak.. Kısacası tüm çocukluğumun ve genç kızlığımın geçtiği yaz tatillerinin mekanıdır ada.. Onun için de hoştur, güzeldir, naiftir yani..

________________________________________________________

19 Nisan 2007

Cumartesi yoğunluğu...


Cumartesi günü Şişli Feriköy'de kurulan organik ürünler pazarına gidebilmek için çok çaba harcadım. Tabi bunda sevgili Sibel'in bloğunda yaptığı anlatımın büyük etkisi oldu, gerçi ben de ne zamandır gideyim diyordum ama denk geldi bu sefer aslında.

Cumartesi sabahtan 14:30 a kadar zaten Mecidiyeköy'de programcılık kursunda idim, çıkınca O.nu aradım O da Taksime gelmişti bile.. Buluşup önce kitaplarımı annemler yazlıkta oldukları için boş olan eve bıraktık. Sonra da çıktık ve metro ile Şişli'ye geçip, sora sora pazarın yerini bulduk.
Gerçi biz gittiğimizde pazar toplanmak üzereydi çünkü saat 16:30 olmuştu bile.. Dolayısıyla sebze ve meyve anlamında çok birşey bulamadık. Yalnız değişik otlar vardı, en diri görüneni ise ısırgan otuydu:-) Ben ısırgan otunun ısırganlığı ile Karadeniz Yaylalarındaki parkurlarda şahsen tanıştığım için kendim pişirmeye cesaret edemedim tabi.. Ama Necla Anne bu konuda çok tecrübeli olduğundan hemen alıverdik bir koca demet.

Yukarıdaki resimde yer alan iki çeşit makarna, çavdar unu, nar ekşisi, zeytin, mor lahana ve bulgur aldık pazardan. Henüz ısırgan ve siyah zeytinler dışında hiçbirini tadamadık ama en kısa sürede pişireceğim onları da..
Pazar hakkındaki izlenimlerim ise aslında çok da parlak olamadı malesef. Daha çok Mustafa Sarıgül'ün magazin showlarındn birisi gibi geldi. (Kendisine vaktiyle oy vermiş bir seçmen olarak bazı hizmetlerini taktir etmenin yanında böyle de düşünüyorum artık) Öncelikle verilen alan çok zor bulunuyor ve oldukça kötü.. Ama herşeye rağmen Anadolu'nun çeşitli yerlerinde organik ürün üretmek için hem doğa ile hem de malum piyasa şartları ile baş etmek zorunda kalan bir avuç idealist çiftçi için bu ürünleri hangi şartlar altında olursa olsun almalıyız, tanıtmalıyız diye düşünüyorum..


Cumartesi akşamı yorgun argın eve geldikten sonra ise ilk iş bir çay demlendi, banyolar yapıldı ve keyif başladı.. Oldukça yoğun geçen bir günün ardından şöyle ayakları uzatarak ince belli bardaklardan içilen mis gibi çayın ve yanındaki ev yapımı leblebi ile bir parça çikolatanın kime ne zararı olabilir ki kalori anlamında? Değil mi ama?

Ev yapımı leblebi ise eskiden annemin yaptığı, bizim çok sevdiğimiz, O.nun da artık çok sevdiği bir atıştırmalık.. Yapımı çok kolay, herhangi bir sebeple haşlanan nohutun 1-2 avuç kadarı derin dondurucuda saklanır. İstendiği zaman teflon tavada biraz tuz ve baharat ilavesi ile kavrulur.. Missss gibi kokar ve çok da besleyici olur :-)

________________________________________________________

18 Nisan 2007

Cumhuriyetimize Sahip Çıkıyoruz...


14 Nisan Cumartesi günü Ankara'da yapılan mitinge gidemedik ve aklımız orada kaldı. Benim programcılık kursum vardı malesef.. Cumartesi akşamı televizyonda görüntüleri izlerken ise duygulanmamak imkansızdı.. Hele dün mail ile gelen yukarıdaki bu resim karşısında benim gibi bir çok Türk vatandaşı gidememiş, görememiş de olsak o tarihimizin en güzel mitingini, gözyaşlarımızı tutamadık eminim.

Bugün Milliyet gazetesi köşe yazarlarından Sayın Hasan Pulur'un bu miting ve sonrası ile ilgili yazısı ise bir çok ankette politikacılardan bile daha az güvenilir bulunan Türk medyasının içinde bulunduğu zavallı hale işaret ediyordu..

Sayın Hasan Pulur'un bugünkü köşe yazısını okumanızı şiddetle tavsiye ederim.

________________________________________________________

10 Nisan 2007

Gittim, gezdim, gördüm.. (ve yedim-içtim:-)


Sayılı gün çabuk geçermiş hesabı, 4 günlük İtalya tatilimizi bitirdik ve döndük.. İtalya hakkındaki izlenimlerim kısaca şöyle :

Roma : Tarihle iç içe yaşayan, etkileyici, çarpıcı, pahalı ve güzel bir şehir. Kadınları da en az erkekleri kadar etkileyici ve çekici.. Mağazalar göz alıcı ve korkunç pahalı.. Free shop fiyatları bile bizdekinden fazla..

Pompei : Bizim Efes Antik Kent'imizin eline su dökemeyecek, hatta Efes'i görmüş birisi için sıradan bir yerleşim yeri.. Ama Deniz mahsulleri konusunda süperler.. Midyeli spagetti harikaydı.

Napoli : Malesef otobüste gezebildiğimiz, şirin bir sahil kenti.. Napoliten makarnası meşhur olsada biz rehberlerden mafyasını, ve ne kadar güvensiz bir şehir olduğunu dinledik sürekli.. Roma'dan 3 saatlik yolculuğa değmedi diyebilirim.

Yiyecek-içecek : Her yerde sadece dondurmacı, makarna ve pizzacı var. Makarnaları bizdekine göre az pişmiş olduğundan damak zevkimizin çakışmadığı lezzetler de tadılabiliyor. Pizzaları ince hamur ve lezzetli.. Özellikle 4 peynirli dedikleri süper.. Herkes her yemekte şarap içiyor. Ev yapımı şarapları yerine göre çok lezzetli olabiliyor.

İnsanlar : Sıcak kanlı, çat pat İngilizce konuşabilen insanlar İtalyanlar.. Sabırsızlar ayrıca da.. İtalyan kadınları çirkin, erkekleri yakışıklıdır sözü artık geçerli değil.. Kadınlar da çok güzel, bakımlı ve çarpıcılar..

Favorilerim ise şöyle :

Nereleri görmeli ?

Vatikan (özellikle kilisenin içi, vakit varsa müzesi)
Victoria Altarı
Aşk çeşmesi


Ne yemeli - içmeli ?

Pizza (özellikle 4 peynirli olanı enfes)
Makarna (Pompei Victoria hotel'deki midyeli spagetti süperdi)
Kırmızı şarap (Ev yapımı olanını iyi biryerde içerseniz süper oluyor)

Elimde 1.3 GB büyüklüğünde yaklaşık 300 fotoğraf var elden geçmeyi, düzenlenmeyi bekleyen..

Ama resimlerime şöyle bir gözatmak için yeni bloğum Foto-Terapi 'ye buyurun lütfen.. (Foto-Terapi sadece fotoğraflarımı paylaşacağım yeni bloğumun adıdır :-) Yakında vakit buldukça yeni İtalya resimlerini de ekleyeceğim tabi.

05 Nisan 2007

Kısa Kısa...


  • Garfield... Kahramanım benim.. Çok akıllı, çok tembel, çok şişman, çok obur...


  • Yarın sabah gün doğmadan yola çıkıyoruz.. Valizimi halen yapmadım.. O. gelemiyor diye bi tür kişisel protesto eylemi galiba bu.. Hissettiğim heyecandan ötürü kendimi de suçlamıyor değilim hani...


  • Blogumun rengini sık sık değiştirerek bir kararsızlık ve karektersizlik örneği mi çiziyorum bilmiyorum ama bu işlerde yeniyim ve hala içime sinen bir blog rengi bulamadım..


  • Bugün annemler gelecekler.. Gitmeden önce beni görmek istediler.. Özledim annemi ve babamı.. Akşam onlara şımarmayı düşünüyorum...


  • Pazar günü biricik yeğenim Yağız'ımın doğumgünü partisine katılamayacağım ilk kez.. 4 yaşında olacak benim birtanem.. Büyüdü artık o.. Cumartesi günü ona cevap veremediğim ilk soruyu sordu. Soru şuydu : "Teyze, içinden gelen ses kulak vermek ne demek?" Tıpkı annesi ve babası gibi kem küm geveledim lafı ağzımda.. Sonuçta tatmin edici bir cevap veremedim ona.. Var mı bu soruyu 4 yaşında bir velete alnımın akıyla açıklayabilirim diye cengaver? Buyrun buradan yakın...

04 Nisan 2007

Mis kokusuz sokaklar...

Ben küçükken bahçesinde ayva, incir ve şeftali ağaçları olan bir evimiz, evimizin bitişiğinde amcamların ve halamların evleri, halamın evinin bir bahçesi, bahçenin girişinde hanımeli, aşağısında dut ağaçları, her merdivende sağlı sollu dizilmiş öbek öbek yonca ve çan çiçeği saksıları olurdu. İşte ben o yoncaların yeşil yapraklarını köke yakın biryerinden koparır ve yerdim.. Biliyor musunuz yonca çiçeğinin sapları ekşi ekşi olur tıpkı asma yaprağının dalları gibi.. Ben çok sever sürekli tırtıklardım o yonca öbeklerini.. Halamla annem de hep kızarlardı bana karnım ağrıyacak diye... Halbuki hiç bu sebeple karnım ağrımadı benim..

Şimdi ise bahçesindeki 5-10 ağaç nedeniyle yeşilliği kısmen baskın bir sitede oturduğumuz için seviniyor, ama dalından meyvasını gönlümüzce koparıpta yiyeceğimiz bir ağacımız bile olmadığı için üzülüyoruz.. Çan çiçeğini fayanslar üzerinde görüp eski günleri hatırlıyor, yıllardır yonca görmemiş olduğumuzu, gördüğümüz bir resim üzerine hatırlayıp hayıflanıyoruz..

Bu sabah evden çıkıp servise yürürken farkettim ki bizim sokak malesef hiç kokmuyor.. Yani kokmuyor dediğim eskiden hatırlıyorum da bir yerden geçerken sıklıkla hanımelinin baygın kokusuna rastgelir, hemen oracıkta biraz daha oyalanarak, o mis gibi kokuyu içimize çekerdik.. Ya da olmadık yerlerde karşımıza çıkan yasemin kokuları bizleri mest ederdi.. Şimdi kokulardan da uzaklaşıyoruz, onların bize hatırlattığı güzel günlerden de..

Şimdi tek yapabildiğimiz resimlerle yetinmek, eski günleri hüzünle yad etmek ve içinde hanımeli ve yasemin kokuları olan parfümler kullanmak...

Ne acı bir durum değil mi?

Hamiş : Yukarıdaki resim sevgili Handan'ın
Objektif bloğundan alıntıdır. Teşekkürler Handan...

03 Nisan 2007

Roma - Napoli - Pompei


Şirkete 1 yıldır yapmakta olduğumuz projede göstermiş olduğumuz üstün performans nedeniyle, ödül olarak bir İtalya seyahati kazandık :-)
Cuma sabah erkenden gidip, Pazartesi gecesi döneceğiz.. Biraz heyecanlıyım galiba... Bu geziyle ilgili en büyük hedefim Canon D500 makinam ile bol bol resim çekecek olmam.. Ama keşke O. da yanımda olsaydı da birlikte gitseydik oralara diye hayıflanmadan da edemiyorum.. Bir de Yağız'cığımın doğum gününde yanında olamayacağım malesef...