24 Ocak 2011

Nebulizatör neymiş öğrenmiş olduk...

Bu hayatta her şey ama her şey insanlar için sahiden be günlük.. Allahım o ne kabustu öyle.. Evde hasta çocuklarla olmak, ama onların dertlerine çare olamamak, çareyi ilaçlarda, oksijen maskelerinde aramak nasıl da acıtıyor insanın içini..

Cuma günü hastalık dereceleri kötüleşen kuzuları tekrar doktora götürdüm ve sonrasında da iyi ki götürmüşüm dedim.

Erdem oğlum minik kuzum benim ya, o daha zor atlatıyor tabi.. Bir kere ilaç başlamadık ona. Ama bronşiolit olmasını da engelleyemedik. Genetik yatkınlık dedi doktorumuz, kuzeninin de allerjik bronşit olduğunu bildiği için.. Eve nebulizatör satın aldık. Günde 4-5 kez, oksijen desteği ile birlikte ilaçlı bir karışım veriyorum yavruma. İlaçlı karışım dediğim de bildiğimiz astım ilacı.. Şakası yok yani.. Doktorumuza göre virüs tetiklemiş ve akciğerindeki hava boşluklarında daralmaya sebep olmuş.. Allerjik bir durum ama tehlikeli sonuçta..



Hele Erdem'in oksijen maskesini takınca ortaya çıkan sakin, halsiz ve karşı koymaz halleri mahvediyor beni.. Allah beterinden saklasın...


Pazar günü de saat 3 e kadar halsiz ve yorgun olan kuzum o saatlerdeki uykusundan uyanınca, günlerdir ilk kez gülümsedi ya, işte o an bir yandan salya sümük ağlayarak, bir yandan şükrederek sımsıkı bağrıma bastım kuzumu..


Emre'min boğazındaki enfeksiyon ilerlediği ve sıklıkla tekrarlayan yüksek ateş yaptığı için antibiyotiğe başladık haliyle.. Emre oğlum 33 aylık ve bu ikinci antibiyotik alışımız..

Cumartesi günü Emre o kadar halsiz ve ateşli idi ki bütün gün sürekli yattı, parmağını bile oynatacak enerjisi yoktu yavrumun. Hastalıktan göz altlarında halkalar oluştu..

Başladığımız antibiyotik neyse ki işe yaradı ve akşam 8 den sonra biraz biraz kendine geldi ve oyun oynamaya başlayabildi. Halen feci şekilde öksürüyor ve boğazının ağrıdığını söylüyor. Bence tahriş oldu artık boğazı.. Nasıl olmasın ki... Elimden geldiğince bitkisel destekle yumuşatmaya çalışıyoruz boğazını, özellikle ballı bitki çayı ile.. Şimdi daha iyice..

İlaç tedavilerimiz ve Erdem'in hava desteği devam edecek bir süre daha. Allah beterinden saklasın ama çok zormuş anne olmak be günlük, onlar hasta iken elimizden birşey gelmemesi çok zormuş. Allahım bu dünya üzerindeki her yavruyu anasına babasına bağışla, sağlıkla...

20 Ocak 2011

Hastayım, hastasın, hasta...

Yok böyle bir hastalık furyası... İki oğlum ve ben korkunç derecede hastayız günlerdir. Aslında bu bizim eve girip de üçümüzü birden esir alan 3. grip bu kış. Güya grip aşısı oldum bir de... Ama önceki hastalıkları hep ayakta atlattık. Bu fena..

Emre oğlum dün ilk kez boğazının ağrıdığını söyledi ve gösterdi. Keyfi yerinde olmakla birlikte biraz halsiz ve durgundu. Burnu akmıyor ama öksürüyordu.. Bugün sabah uyandığında ateşi vardı. Calpol verdik düştü, bir saat kadar önce yeniden çıkmış. Bu kez Dolven verdiler evdekiler... Evdekiler diyorum çünkü ben ofisteyim..

Erdem oülum ise önceki gece ateşlendi, ölçtük, 38,5 ti, biraz soyduk, bekledik düşmedi, Calpol verdik mecburen. Dün çok salya sümük ve mızmızdı haliyle..

Dün öğlen iki kuzuyu birden alıp doktora gittik apar topar. Feci bir salgın varmış. Beni bile muayene etti doktorumuz, bana da antibiyotik verdi. Emre'ye ise bir balgam sökücü efervesan tablet verdi ve vitaminini balık yağı ile değiştirdi. Küçük Erdem kuzuma ise ilaç yok, anne sütü yeter ona dedi her zamanki gibi.. Dün gece yine ateşlenmişti küçük kuzum, soyup bekledik önce ama ateşi düşmeyince Calpol verdik mecburen. Bugün öğlen gibi yeniden ateşlenmiş Dolven vermiş bakıcımız.

Ben ise iki hasta minik adamın arasında yalnız ve hastayım. Yalnızım çünkü babacık 24 Ocaktaki büyük proje geçişleri için çok çalışıyor ortalama gece birde geliyor eve.. O gelene kadar babaanne bizimle neyseki.. Gerçi varlığı sadece Emreyi Erdem'den uzak tutmaya yetiyor ama bu bile büyük lütuf benim için yalnızken.

Ve çokkkkkkkk hastayım, yorgunum ve uykusuzum. Bu hastalık için dinlenmeden geçmez derler ya, ben dinlenmek bir kenara, rutin uykumu uyuyamıyorum ki. 3 gecedir toplamda 8-10 saat uyku ile duruyorum ve artık tükenmek üzereyim. Kuzulardan bana sıra gelmiyor ki.. antibiyotik umarım işe yarar. Öksürüğüm, burun akıntım, halsizliğim, kısılmış sesim ve ağrıyan boğazımla üzerimden tır geçmiş gibi hissediyorum.

Annem hep "aman çocuklar hasta olmasın onların yerine ben hasta olayım" derdi, şimdi anlıyorum onu. Çocukların hastalığı kabus gibi.. O küçücük bedenleri öksürükle sarsılırken, ateş içinde yanarken ya da gözleri sulu, burunları salya sümük bir medet umar gibi gözlerime bakıp da mızıldarken, ben de eriyorum sanki onlarla birlikte.. Allah hiç kimseyi yavrusuyla sınamasın derler ya, büyük laf o.. İnsanın evladına çare olamaması ne acı veriyor, hastalık grip bile olsa..

Allah beterinden korusun..
Yavrularımızı sağlıkla bizlere bağışlasın Tanrım...amin.................

18 Ocak 2011

Gitmeli buralardan...


Adanın annesi Çiğdem mimlemiş beni. Henüz haberim oldu. Konu çok kolay ve çok eğlenceli.. Görmek istediğim 3 yer...

Tam da damarıma bastın Çiğdemcim, teşekkür ederim. Ama ben bu konuda 3 değil 333 yer sayabilirim sana.. Malum, kuzuların doğumundan önce kapı gıcırtısını bahane edip gezer tozardık sevgiliyle beraber. Şimdi hafta sonu bir yemeğe gitmek için bile 5 kez düşünmek gerekiyor..

Ama geçecek bu günler... Alıcaz kuzuları yanımıza, gezicez yine dağ tepe demeden..

Neyse sulandırmayalım mimi, hemen yazıyorum ailk aklıma gelenleri..

1- Doğu ve Güneydoğu Anadolu (GAP turu, çocuklardan önce kısmet olmadı ama bir gün mutlaka)
2- Antakya civarı
3- Konya (Özellikle Şeb-i Aruz zamanı)
4- Kars-Ardahan (Sevgilinin memleketi)
5- İtalya (B en gördüm ama sevgiliyle gitmek lazım)
6- Disneyland-ABD (Çocuklarla gitmek lazım)
7- .............

Ben özellikle kimseye değil de isteyenlere göndereyim bunu, çok zevkliymiş..

Tepedeki resimde Emre kuzum sabah gezmesinde.. Yer: Samsun sahili.. 2010 yazı..

14 Ocak 2011

Profilo Organik Pazar


Mecidiyeköy Profilo AVM'de Organik Pazar'dan henüz haberim oldu. Çarşamba ve Pazar günleri açılıyor, henüz yeni olmasına rağmen içinde bolca ürün ve üretici mevcut..


Benim gibi organik pazarlara gitmek için zaman ayıramayanlardansanız ve yakınlardaysanız bulunmaz fırsat bence...

13 Ocak 2011

Eşinin şehit bayrağını devlete iade eden kadın...

Sabah televizyonda gördüm pastanede iken, çıkmak zorundaydım, isim filan hatırlamıyorum ama yazmam lazım.. İçimde kalmasın..
Düşünün şimdi, iki çocuk sahibi bir kadınsınız, üçüncüsü karnınızda, eşiniz polis. Bir gün her sabah olduğu gibi öperek uğurluyorsunuz, akşam olmadan şehit olduğu haberi geliyor. Kim tarafında ? Hizbullahçılar yapmış diyorlar. Bulundukları polis otosu taranmış, haince ve acımasızca...
Eşinizin şehit cenazesinde tabutuna örtülen bayrağı size veriyorlar sonra, saklıyorsunuz canınızdan bir parça gibi belki...
Aradan 9 yıl geçiyor, televizyonda bir haber, ortalık karışıyor.. Af çıkıyor ve eşinizi öldüren Hizbullahçılar pat diye tahliye oluveriyorlar. Hiçbirşey olmamış gibi, kimbilir kimlerin kanını akıtmamışlar gibi.. Siz 9 yıldır 3 çocuğunuzla tek başınıza savaşmıyormuşsunuz gibi.. Niye? Niçin? Akıllandılar mı? Pişman mı oldular ? Ne oldu da salıveriliyorlar? Yok cevabı..
Devleti alimiz öyle uygun görmüş..
Sabah o kadını gördüm televizyonda, eşinin tabutunu sardıkları bayrağı buna vermişlerdi ya cenazeden sonra, işte o bayrağı devlete geri iade edecekmiş... anlayana...
İçim yandı empati yapınca, ateş düştüğü yeri yakıyor gerçekten de kimbilir neler yaşadı ve yaşıyor o kadıncağız?
Bu ülkenin yarısının hala bu adamlara ve bu anlayışa oy verdiklerine inanamıyorum..
Her halk hak ettiği şekilde yönetilirmiş...
Şahsen ben cezaevlerinde yatanlan herhangi bir grup için af çıkarılmasına karşıyım, bu benim düşüncem.. Ayrıca idam cezasına da hayır demiyorum.. Bu kadar netim...

07 Ocak 2011

Sağlık olsun...

Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama
Yarım saat erkene kurulsun saatin
Kedi ...gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin..
Pencerini aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin
Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin
Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin
Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart
Çek kızarmış ekmek kokusunu içine
Bak güzelim kahvaltının keyfine..
Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis,
Önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin
Çık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile
Sonra koş git işine, dünden, önceki günden,
Hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla,
Ohhh şöyle bir hafifle
Bir güzel kahve ısmarla kendine, seni mutlu eden sesi duymak için alo de
Hiç işin olmasada öğle üzeri dışarı çık
Yağmur varsa ıslan, güneş varsa ısın, hatta üşü hava soğuksa
Yürü, yürürken sağa sola bak, öylesine değil, görerek bak
Çiçek görürsen kokla, köpek görürsen okşa, çocuk görürsen yanağından makas al..
Sonra,şöyle bir düşün, kimler sana yol açtı, sen çok dar da iken kimler seni ferahlattı, hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı? Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi?
Hadi hemen uğrayabilirsen uğra, arayabilirsen ara
Hatırlarını sor, öyle laf olsun diye değil, kucaklar gibi sor..
Bu sadece onların değil, senin de yüreğini ısıtacak, yüzünde güller açtıracak..
Günün güzeldi değil mi? Akşamın da güzel olsun.. Yemeğin ne olursa olsun, masanda illaki kumaş örtü olsun..
Saklama tabakları, bardakları misafire
Sizden ala misafir mi var bu dünyada
Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil, vazife yapar gibi hiç değil,
Şöyle keyife keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi, eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamının..
Gece evinde, dostların olsun
Sohbet mezen, kahkahan içkin olsun..
Arkadaşım, hayat bu daha ne olsun?
Ama en önce ve illa ki sağlık olsun!


Can Yücel

04 Ocak 2011

Bir evde iki erkek çocuk yetiştirmek demek...


Ekşisözlükte “bir evde iki erkek çocuk yetiştirmek” başlığında bir anne şöyle yazmış:

“saçımda her gün tek tek arttığını farkettiğim aklardır… gece kalktığımda ayağımın altından kayan, düşmemek için yere sağlam basmak zorunda kaldığım arabalardır… her gün en az bir makine yıkamak zorunda olduğum çamaşırlardır… ayağımdan fırlatıp elime silah gibi geçirmeyi nasıl başardığımı anlayamadığım anne terliğimdir… üstünde tepinmekten yayları bozulan yataş marka yataktır… her noktasına işenmiş, kusulmuş koltuk takımıdır… araba resimleri yapılmış duvarlardır… her gece yatmadan önce yerlerde sürünüp lego toplamaktır… kırık araba tamir etmeyi öğrenme sanatıdır… çocuğunuzun dövdüğü çocukların anne-babalarından özür dilemeyi öğrenme olgunluğudur… 10 dk sonra parkta deli gibi koşacak bir çocuğu sırf yürümek istemiyor diye kucağınızda taşırken diğer elinizle bebek arabası sürme yetisidir… sürekli mutfakta tencerenin kaynamasıdır… savunma ve saldırı sporlarıdır… uykusuz hafta sonları, çizgi film izlemek zorunda kalıp izleyemediniz haber programları, her yemek sonrarı masa altından topladığınız cam kırıkları ya da yemek artıklarıdır…”

Hamiş : Yukarıdaki yazıyı Blogcu anneyi okurken gördüğüm yorumlardan birinden kopyaladım. Ekşi sözlükte yazıldığına göre kopyalamakta sakınca yoktur diye düşündüm.