27 Ocak 2012

Karanlığa küfredeceğine bir mum yak !!!



Duygu Asena kitapları okuyarak, “kadınlar için daha çok hak ve özgürlük gerek” söylemleri arasında büyüdük biz.. Babamın bir gün bile iki kızı olduğu için (oğlu olmadığı için) öykündüğünü duymadım ve görmedim. Kız çocuklarının okutulmadığı gerçeği ile büyüyünce karşılaştım.. Hiç anlamadım üstelik bunu..

Şimdi oturup sakin kafa ile düşününce ülkemdeki bir çok sorun gibi bunun da hak hukuk savaşları ile, meydanlara çıkmalar ile ya da 8 Mart’larda yazılacak köşe yazıları ile değil de insanların beyninde çözümlenmesi gereken bir konu olduğunu düşünüyorum.

Yani amaç kadını zihnimizde nasıl özgürleştirebileceğimiz olmalıdır bence.. İnsanoğlu tuhaf bir yaratık, beyninde çözümleyemediği konularla ilgili fiiliyatta herhangi bir ilerleme kaydedemiyor asla..

Peki durum tespiti yapacak olursak, nedir ülkemizde kadının durumu :

Kadın bir eksik etektir, kaşık düşmanıdır. Yani üreten değil tüketendir.
Evet doğurgandır ama başkaca yapabildiği bir şey de yoktur, ancak çocuklarının anası olabilir. Bunu da en iyi evde oturarak yapar zaten..

Kadın aile içinde şiddet görür.
Bu herhalde hiç örnek verilmese bile kabul edilecek en acı gerçeklerden biridir ülkemiz için. Bakın Oktay Ekşi 9 Mart 2010 tarihli yazısında aşağıdaki üç araştırmadan bahsediyor.. Çok acıklı bence..

Araştırmalara göre 2004 yılında Türkiye'de “ailelerin yüzde 34'ünde fiziksel, yüzde 53'ünde sözel şiddet yaşanıyor”du.



Bir başka araştırma “kadınların yüzde 45.8'inin balayı döneminin sonunda, yüzde 1.3'ünün ilk çocuklarına hamile iken, yüzde 9.9'unun doğumdan sonra” şiddete maruz kaldığını ortaya koyuyor.


Üçüncü bir araştırmaya, daha doğrusu bir ankete göre insanlarımızın yüzde 37.4'ü namus cinayetini onaylıyor. Keza yüzde 21.6'sı “öldürme dışında, kulak kesme, burun kesme, saç kazıma” gibi insan onuruyla asla bağdaşmayan cezaların verilebileceğini savunuyor.


Kadın aile dışında da şiddet görür.


Sırf kadın olduğunuz için sizi dikkate almayan erkeklerin egemenliğindeki bir portreden bahsediyorum. Bir şey siz kendinizi yırtarak anlatsanız da bir arpa boyu yol gidemezsiniz de bir erkek aynı konuda kılını kıpırdatsa konu hallolur.. En basitinden trafikte bile sırf kadın olduğunu anladıkları için sizi sıkıştırma hakkını kendinde bulan ne çok “iyi erkek şoför” var değil mi çevremizde ?


Aslında kadın nedir peki derseniz bence kadın eştir, annedir, düşünen ve kaygı duyandır. Kadın düşünür hep.. Annesini-babasını, kardeşlerini, çocuklarını, eşini, yakınlarını, arkadaşlarını… Kadın derindekileri görür, hisseder.. Yeri gelir içinde yeni bir hayat yeşertir, yeri gelir irdeler, değişir, değiştirir.


Zor zanaattır kadınlık fikrimce. Aynı anda birçok şey olmaya, birçok şeye yetişmeye çalışmaktır.


Çözüm ???


Bence çözüm yukarıda da değindiğim gibi kadına özgürlüğü meydanlarda değil zihinlerde vermektir ve bunun da tek yolu o zihinleri eğitmekten geçer..


Eğitmeliyiz erkek çocuklarımızı ki, büyüdüklerinde kız kardeşlerine hayatı zindan eden ağabeyler, eşlerine sözle ya da hareketle şiddet gösteren kocalar, oğlunu kızından ayıran babalar olmasınlar. Kızlarının okumasına en az oğullarının okumaları kadar –hatta daha fazla- önem ve öncelik versinler..


Eğitmeliyiz kız çocuklarımızı ki, gördükleri bu ikinci sınıf insan muamelesini kadına hak – kader olarak görmesinler, böyle şeyler yaşasalar bile bir gün başkaldıracak gücü bulabilsinler kendilerinde.. Dayak yiyip de kendilerinde suç aramasınlar. Eğitim hakları için babaları hatta anneleri ile, özgürlük ve insanca yaşam hakları için eşleri ile savaşabilsinler.


Peki bizim payımıza ne düşüyor bunca yaşanmışlıktan ve haksızlıktan sonra ? Tabi ki işin hareket boyutunda yer almak lazım, bir şeyler yapmak, yeni bir şeyler söylemek lazım.


Mesela, internette bir site var, bahsetmiştim bir süre önce. Adresi : http://www.kardesinisec.com/ Fotograf sanatçısı Cengiz Tunay tarafından kurulmuş bir yardımlaşma ağı diyebiliriz. Ailelerinin kötü ekonomik şartları nedeniyle eğitim hayatları tehlikede olan çocukların kayıtlı olduğu bir site bu. Herkesin kendisine bir kardeş olarak seçebileceği bu çocuklar için yapmanız beklenen tek şey onların öğrenim hayatları ile ilgilenmek, gerekli ihtiyaçlarını karşılamak ve tabi bu çocukları sevmek ve mektup arkadaşlığı kurmak.. Sitenin kuralları gereği asla para yardımında bulunmamalısınız. Çünkü para yardımı yerine ulaşamıyor çeşitli sebeplerden dolayı.

Ya da Kardelen’lere destek vermeliyiz ya da ne bileyim herkes elini az da olsa taşın altına koymalı bence, daha güzel günler gelecek ise bunu ancak elbirliği ile inşa etmemiz gerekiyor velhasıl, herkes kendi hesabına düşen kadar sorumludur bu hayatta var ettiklerinden.

Resim şu siteden alıntıdır.
Bu yazım daha önce Annelerin Dünyası bloğunda yayınlanmıştır.

26 Ocak 2012

Bizim evden haberler...

Malum uzunca bir süredir blogda paylaşım yapmayınca, evdeki kuzuların durumlarını falan yazmak, resmetmek gerekiyor.

Emre kuzum 45 aylık, 4 yaşına bitirmesine 3 ay kalmış bir kuzu.. Artık kuzu dememek lazım aslında kocaman bir adam olma yolunda hızla ilerliyor.

Emre evde uçuyor... Günde en az 1 kez salonumuz bu halde...

Kendini net olarak ifade etmek için kelimeleri gerçekten çok iyi kullanan, neredeyse her kelimeyi mükemmele yakın telaffuz edebilen, kardeşini kıskanan ama zarar vermek anlamında gittikçe uslanan, anneye düşkün, babaya  bağlı, kardeşini sahiplenen, müzik kulağı olan, asla sakin mizaçlı denemeyecek kadar hareketli yani kısacası böyle kete gibi, pamuk gibi bir çocuk oldu.. Geceleri uyanınca yanımıza gelip, babayı salona göndermeler, sabaha kadar koyun koyuna öpüşe koklaşa uyumalar...

Ekim ayında başladığımız okul maceramız malesef yarıda kesildi.. Emre önceleri uyum sağlıyordu ancak araya giren hastalıklardan sonra adapte olmakta zorlandı ve biz de zorlamak istemedik hiç. Zaten haftada 3 yarım gün oyun grubu şeklinde düşünmüştük, bir devamlılık arzetmeyecekti... Şimdilik okul konusu önümüzdeki seneye kadar rafa kalkmış durumda..

Erdem oğlum, ruhumun huzurlu yarısı...






Ve Erdem kuzum, tam bir kuzu:-)))

Şu an tam olarak 31. ayını doldurmak üzere... Dili günden güne çözülen, çok akıllı oluğu gözlenebilen, inanılmaz derecede rahmetli Mehmet dedesini andıran, cool, sakin mizaçlı, abisine aşık, babasına düşkün, dedesine hayran, naif oğlum benim...


25 Ocak 2012

İkinci çocuğu niye yaptık ?



KARDEŞİNİZ hayatınızdaki ilk arkadaşınızdır. 
Çılgın ailenizi, onun gibi anlayan bir başkası olmayacak. 
Eskisi kadar bir araya gelip konuşamasanız bile o sizin en iyi arkadaşınız olarak kalacak.
Her insanın bir kardeşi olmalı hayatta, bir sırdaşı, can yoldaşı, aynı kan, aynı can. 
Bir tek gerçek dünyanda seni anlayan ve gerçek bir koruma iç güdüsüyle seni tutan ve sana tutunan. 
En çetin kavgalarda bile, uzun süre küs kalmayı başaramadığımız,
Bir damla gözyaşı için, dünyaları bile hiçe sayabileceğiniz, tuhaf bir bağ işte bu kardeşlik...
Kardeşiniz, elinizi bir süre, kalbinizi ise ömür boyu tutacak...


İşte bu sebeple, aynı duyguları ben ve eşim de kardeşlerimize hissedebildiğimiz için, bir kardeş sahibi olmak lüksünden çocuğumuzu yoksun bırakmamak için yaptık ikinci çocuğumuzu...




19 Ocak 2012

Çocuğunuz yemek yemiyorsa...


 
Çocuğunuzla yaşadığınız en dramatik ve kendini en çok tekrarlayan süreç nedir diye sorsalar bana; yemek vakitleri derdim.. Derdim diyorum çünkü bu kitabı okumadan önce gerçekten de her öğün ayrı bir işkenceydi..  Çünkü ben hazırlardım, oğlum yemeği reddederdi.. Ben kızardım,  zorlardım, uçak yapardım, tv açardım, dikkatini dağıtırdım, bir lokma daha yesin diye çabalardım, o ise reddederdi..  Bu reddedişler artık o kadar klasik hale gelmişti ki bazen yemek saati yaklaştıkça içimi sıkıntı basardı..

 
Sonra bir gün bir arkadaşımın tavsiyesiyle bir kitap okudum..  Kitabı aldım, bir elimde kalem, bir elimde kitap, başladım hem okumaya hem de önemli noktaların altını çizmeye.. Hayatımız değişti diyemem ama öğün zamanları işkence olmaktan çıktı orası kesin. Şimdi her reddedilişimde bu kitabı hatırlıyor, derin bir nefes alıyor ve “sen bilirsin oğlum” diyebiliyorum.  Ve ne oldu bilin bakalım sonrasında, oğlumun kilo eğrisi doğduğundan beri ilk kez %90’lar seviyesine yükseldi.  Zorlamadan, kızmadan, sinirlenmeden, sakince, farkındalıkla, ve eğlenerek… 

 
Bu nedenle şu günlerde tekrar okuduğum bu kitaptan kalemle altını çizdiğim yerlerinden alıntılar  yapmak ve sizleri de bu kitapla ve yazarıyla tanıştırmak isterim.

 
Kitabımızın adı “Çocuğum yemek yemiyor”, yazarı sağlık profesyonellerine emzirmeyle ilgili eğitimler veren, 3 çocuk babası bir çocuk doktoru; Carlos Fernandez.

 
Kitabın ana fikri şu :

 
Çocuğunuzu yemek yemeye zorlamayın. Onu hiçbir koşulda, hiçbir nedenle, hiçbir şekilde, hiçbir zaman zorlamayın.

 
“Onu zorlamayın” derken kaşıkla “uçak” yapmayın, şarkılar veya televizyonla oyalamayın, hepsini bitirmesi için vaatlerde bulunmayın, tehdit etmeyin, yalvarıp yakarmayın, çocuğunuz olmasından yararlanmayın, araya büyükannesini sokmayın, kardeşleriyle kıyaslamayın, “iyi” ve “kötü” çocuklardan bahsetmeyin, önündekini yediği takdirde tatlı yeme şartı koşmayın demek istiyoruz.

 
Çünkü diyor yazar özetle, anne ve çocuk yemek yemek konusunda çatışırlar ve bu çatışmada en çok acı çeken her zaman çocuktur.

 
Aileler özellikle anneler,  yemekten kaynaklanan çatışmalar nedeniyle acı çekiyorlar. Hem de çok..  Bir annenin yazdığı gibi “yemek saatinin gelmesinden korkmak felaket bir durum” Anne korkuyorsa çocuk ne hissediyordur? Kederi ne kadar büyük olursa olsun bir anne, çocuğunun kendisinden daha çok acı çektiğini her zaman hatırlamalıdır. Onunla dalga geçmiyor, onu kendi çıkarları için kullanmıyor,  “her şeyi” bilmiyor, aykırı ruhunu göstermiyor. Yalnızca korkuyor.

 
Onun geçmişi, geleceği, arkadaşlıkları, mantıklı açıklamaları, umutları yok. Her şeyi sizsiniz.

 
Sizin her şeyi onun iyiliği için yaptığınızı anlayamaz.  Onun için annesinin bu davranışı, onu dövmesi ya da ona bağırması kadar anlaşılmazdır.

 
…annesiyle didişir. Nedenini bilmez. Bunun ne kadar süreceğini bilmez. (Yani sonsuza kadar süreceğini zanneder.) Dünyada en sevdiği insan, güvenebileceği tek insan ona sırt çevirmiş gibidir. Tüm dünyası altüst olur.

 
Bu çatışmada en çok acı çeken her zaman çocuktur.

 
Dr. Fernandez anlatmaya devam ediyor sonraki bölümde..

 
Yemek yemek ne işe yarar ?
Hayatta kalmak için.
Büyümek veya kilo almak için.
Hareket etmek, çalışmak, oyun oynamak için.
Çocuklar büyüyor olmasalardı bir yetişkinden çok daha az yemeğe ihtiyaç duyarlardı çünkü beden olarak çok daha küçükler.

 
Bir çocuk ne kadar hızlı büyüyorsa  o kadar çok yemeğe ihtiyaç duyar, ama çocuklar aynı hızda büyümezler.

 
Rahimiçi yaşamı bir kenara bırakırsak, bir insan bir daha hiç ilk yıl olduğu kadar hızlı büyümez.

 
…pek çok insan, büyümenin beslenmenin bir sonucu olduğuna inanır. Bu doğru değildir. Yalnızca özel beslenme bozuklukları büyümeyi etkiler.

 
İşin aslı, yemek yediğimiz için büyümüyoruz; yemek yiyoruz çünkü büyüyoruz.

 
Yemeğini yesin diye zorlanan çocuk ise  çaresizce kendini savunuyor haliyle . Bunu nasıl yapıyor derseniz çok basitçe değinmiş yazarımız buna da :

 
Pek çok anne çocuğunun normalde yediğinin iki katını yemesini bekler. Hiç kimse her gün ihtiyaç duyduğunun iki katını yiyip sağlıklı kalamaz.

 
Bu yüzden çocuklar kendini savunmak zorundadır. İlk savunma hareketi ağızlarını kapamak ve başlarını çevirmektir.

 
Israr sona ermezse ikinci savunma harekete geçer ; ağzını açar, istedikleri şeyi tıkmalarına izin verir ama yutmaz.

 
Daha fazla ısrar edildiği sürece çocuk ağzındakinin bir kısmını yutabilir ve böylece son siperini kazar : kusar.

 
Ne kadar tanıdık bir savunma şekli değil mi?

 
Kitapta çocukların sadece anne sütü aldıkları dönemde bile neye ihtiyaçları olduğunu gayet net bir şekilde bildikleri anlatılıyor. Bebekken bile aşağıdaki üç şekilde bunu biliyor ve buna göre beslenmeyi seçiyorlarmış :

 
Her emzirme sırasında emdiği süt miktarı (yani daha uzun veya daha kısa süreli ya da yoğun yahut etkisiz emmesi)
İki emzirme arasındaki süre
Tek memeden ya da her ikisinden birden emmek

 
Şunları yapmayın diyor Dr. Fernandez özetle  :

&
             Israr etmeyin

·          Gece baskınları yapmayın (yani çocuğu o    
           uyurken beslemeyin)
·         Korkunç karşılaştırmalar yapmayın (diğer 
          çocuklarla karşılaştırmayın)
·         Rüşvet vermeyin
·         İştah açıcılar kullanmayın


 
Yazarımız kitabında dünyadaki çeşitli sağlık örgütlerinin de tavsiyelerine yer vermiş :

 
WHO’nun ve UNICEF’in önerileri
         7. aya kadar sadece anne sütü verilmelidir.
      Her ne kadar “gelişim uygun gerçekleşiyorsa belki de 7. hatta 8. aya kadar başka besinler vermek gerekmese de 7. aydan itibaren yardımcı besinler verilmelidir.
      2 yaşına veya daha fazlasına kadar diğer besinlerin yanında anne sütü verilmeye devam edilmelidir.
      Besin çeşitliliği olmalıdır.
    
      Annenin çok sütü olabilmesi için anne sütü diğer besinlerden önce verilmelidir.
     3 yaşından küçük çocuklar günde en az beş veya altı kez yemek yemelidir.
  •  
         
     Daha fazla kalori içermesi için sebzeye biraz sıvıyağ veya tereyağ eklenmelidir. (tabiî ki elimizin altında zeytinyağı varsa diğer yağlara tercih edilir)

 
(WHO : Dünya Sağlık Örgütü, UNICEF : Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu)

 
Yazar anneleri çocukları zorlamamaları gerektiği konusunda ikna edebilmek için çok basit bir deney yapmalarını tavsiye ediyor. Diyor ki özetle çocuğunuz eğer başka önemli bir hastalığı vs. yoksa zorlamadığınız sürece yemek yemediği için kilo vermez. Eğer diyor çocuğunuz kilo vermezse ben haklıyım demektir yani çocuğunuzu zorlamaktan vazgeçtiğinizde kilo vermiyorsa bu zorlasanız da zorlamasanız da aynı miktarda yediği anlamına gelir ki bu durumda hayatı kendinize de çocuğunuza da zindan etmeyin diyor. Ama yok çocuğunuz kilo verirse diyor ben susuyorum, gidin komşunuza kitabımın ne kadar saçma olduğunu anlatın diyor. Denemesi bedava deney kısaca şöyle :

 
  Çocuğunuzu tartın
  Yemeğe zorlamayın
  Bir süre sonra yeniden tartın
  Bir kilo vermediyse, yemeye zorlamamaya devam edin ve ikinci adıma geri dönün.

 
Dr.Fernandez gerçek hayatında da sağlık profesyonellerine anne sütü ve emzirme konularında danışmanlık yapan bir hekim olduğundan sanırım kitapta önemli bir kısım bu konulara ayrılmış. Anne sütü, emzirme, biberon alışkanlığı, ve hazır mamalar konusunda çok çarpıcı bilgiler okuyabilirsiniz. Özellikle mamalar konusunda doğru bilinen yanlışları özetlemiş, bence çok önemli ;

 
Mamalara dair birkaç mit :

 
  •          Mama sütten daha besleyicisidir.

 
Uygulayacağımız beslenme düzeni, bir dizi ihtiyaçlar serisini karşılamalıdır. Bir insanın, en azından hayatının belli dönemindeki, tüm ihtiyaçlarını karşılayabilecek tek besin anne sütüdür. Yeni doğmuş bir çocuk altı ya da daha fazla ay boyunca  yalnızca anne sütü ile kusursuz bir şekilde beslenir.
Akşam yemeğinden önce verilen iyi bir mamayla bütün gece uyur.

 
Hiç de öyle olmaz. Çocukların daha çok uyumalarının sebebinin mama yemek olmadığı deneylerle kanıtlanmıştır.

 
                7. Aydan itibaren devam sütü içmeleri gerekir.

 
Devam sütü neredeyse hiçbir faydası olmayan ticari bir buluştur. Amerikan Pediatri Akademisi meme emmeyen bebeklerin bu sütü 1 yaşlarına bastıkları yıl boyu almalarını önerir. WHO da devam sütünün gereksiz olduğunu düşünür.Reklamların sizi kandırmasın aizin vermeyin. Devam sütündeki fazla protein miktarı çocuğunuz için  bir avantaj değil, yalnızca endüstriyel bir israftır.

 
                 Et yemiyorsa yeterince protein alamaz.

 
Yalnızca sütle beslense bile  çocuğunuz yeterince protein alır.

 
Benim kitapta en çok eğlenerek okuduğum bölüm ise kitabın sonundaki “Biraz Tarih” bölümü. Burada yazar konuyu derinlemesine araştırırken karşılaştığı eski günlerde çocuklar ne yiyordu, doktorlar ne öneriyordu sorularının yanıtlarını paylamış ve çok da eğlenceli olmuş.

 
Kitapla ilgili olarak söylemek istediğim son şey ise bu kitabın al-oku-kaldır  şeklinde bir kitap olmadığı ve bir başucu kitabı şeklinde zaman zaman yeniden göz atılması gereken bir eser olduğu şeklinde olacaktır.

 
Keyifli okumalar, iştahlı ve bol sütlü günler dilerim.

 

18 Ocak 2012

2012'nin İlk "Merhaba"sı...

Evet tam 6 ay ara vermişim.. 6 aydır tek bir satır yazamadan ama her aklıma geldiğinde ihmal edilmiş bir dostu hatırladığımda duyduğum vicdan azabını andıran hislerle ruhumu titreten düşünceler geçmiş beynimden..




Şimdi yeniden yazmak, tarihe not düşmek zamanıdır..



Her gün bir yerden göçmek ne iyi
Her gün bir yere konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş
Dünle beraber gitti cancağzım,
Ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.
.Mevlana. 



Fotoğraf şuradan alınmıştır..