29 Haziran 2011

Tarihe not düşmeli...

Tarihe not düşmek adına, sonradan unutma ihtimalimin olduğu birkaç başlık yazmak istiyorum bugün.

Çocuklar son hızla büyümekteler. Öyle ki, büyüdüklerini ancak küçülen giysilerden anlar oldum.. Bu aralar bir koşuşturmaca var hayatımızda ama koştuğumuz mecra belli değil.. Bu tempo arasında ben de kaynıyorum arada açıkçası..

Uzun zamandır kendim için yaptığım tek şey çalışıyor olmaktı. Bir de buna 1,5 aydır diyetisyen günlerim eklendi.. Öyle ki aynaya bakmaz olmuştum, salmıştım iyice.. Haziran başında emzirme işini de bırakınca artık kendime söyleyeceğim geçerli bir mazeretim/yalanım da kalmamıştı.. Başladım tanıdık bir diyetisyene.. İlk 4 haftada 4,3 kg. verdiğimi yazmıştım geçenlerde.. Pazartesi yeniden gidip tartılıcam bakalım son durum nedir diye.. Ama bunun şöyle bir faydasını görür oldum ki, hayatıma yavaş yavaş yürümek fiilini sokuyorum. Ama benim yürümekten kastım ancak eve gelmeden yapılan faaliyet olabiliyor maalesef. Çünkü bir sebeple eve girdikten sonra paçamdan tutup çekiştiren öyle çok şey varki, mümkün değil bir daha çıkıp da şöyle 1 saat site içinde bile yürüyüş yapamıyorum aslında..

Ben de şöyle bir yol buldum kendimce bu soruna karşılık; eve varmadan önce eğer ayakkabılarım çok rahatsız değil ise evin önünden geçen araçlara değil de uzaktan geçen araçlara binip, eve yürüyorum. Şu sıralar fazlası için ne vaktim ne de enerjim var maalesef.

Çocuklar ise dediğim gibi tam gaz gidiyorlar..

Emre’m, ilk gözağrım.. Gün geçtikçe bir fidan gibi serpiliyor sanki.. 3 yaşını henüz doldurmuş çocuktan fidan olur mu demeyin, oluyor vallahi ya da belki bu kuzguna yavrusu şahin görünüyordur bilemiyorum..


Dün gece bir rüya gördüm. Rüyamda çok yakın bir arkadaşım ile çocuklarımız karışmışlar ve sonunda ben onun oğlunu almışım, o da Emre’yi.. allahım o nasıl bir yürek sıkıntısıydı öyle rüyamda, içi daraldı, karabasanlar çöktü üzerime sanki.. Diyorum ki kendi kendime Emre o kadar naif ve her dediği yapılan bir çocuk ki şimdi orada ne deseler “tamam” diyecektir içinden gelmese bile.. Off şimdi bile düşündükçe kötü oluyorum, Allahım kimseyi evladından ayırmasın..

Kardeşiyle arası çok kötü olmamakla birlikte iyi de sayılmaz.. Bunda Erdem bücürünün iyice ayaklanmış olmasının rolü de var tabi kabul etmek gerek..Emre kuzum 3 aydır gündüzleri büyük ve küçük tuvalaetlerini tuvalete yapıyor ve sadece geceleri bez bağlıyorduk. 2 haftadır onu da kaldırdık.. Yatak alezi ve şarşaflar hemen hergün ıslanıyor ama napalım alışacağız bir şekilde…

Emre’yi sonbahardan itibaren haftada 3 yarım gün okula gönderelim diyoruz ama bakalım henüz net bir karar veremedik. Kuzeninin ana okuluna gidip konuştuk, fena değil ama daha önce bu konuyu hiç bilmediğimizden bilemiyoruz henüz..

Emre kuzum ile vakit geçirmek genelde çok zevkli..

Dışarı çıkınca hele onunla bir şeyler yapmak süper.. Her yere geliyor, her laftan anlıyor.. Birkaç kelime haricinde o kadar düzgün ve uzun cümleler kuruyor ki herkesi şaşırtıyor.. Ve bir de hafıza konusu var bizi şaşırtan.. İnanılmaz bir hafızası var, herkezi ve her şeyi hatırlıyor.. Bu yaş çocuklarının hepsi mi böyledir yoksa bizimkinde fil hafızası mı var çözemedik henüz..

Ve ikinci meleğim, Erdem’im.. Çok tatlı, çok uyumlu, çok hareketli, çok değişik bir bebeksin sen.. Sen de anneliğimin ustalığını yaşıyorum sanırım. Bu nedenle bu kadar uyumlu ve naifsin sen galiba..

11 aylık olduğunda başladın yürümeye.. Şimdilerde koşuyorsun neredeyse.. Yaptığın şeyin kötü bir şey olduğunu anlarsan ben “Erdem napıyorsun oğlum?” demeye varmadan yaptığın şeyi çabuk çabuk yapıyor, panikliyor ve kıkırdıyorsun bol bol.. Bu halinle seni yememek, o topiş ayaklarından ısırmamak mümkün değil.

En büyük aşkın abin tabiî ki.. “Edde, edde” diyerek peşinde dolanıyorsun sürekli olarak.. En sevdiğin ve en çok ilgi gösterdiğin oyuncak ise her zaman abinin elindeki oyuncak oluyor.. Tabi o sana vermek istemiyor, sen uzanıp almaya çalışıyorsun, o seni itekliyor, sen düşüp mızlıyorsun vs. vs..

Şu günlerde bir süredir şehir dışında olan dedeni özlüyorsun, evlerine gidince yatak odasını, banyoyu ve oturma odasını gezip “deddeeeee delllll” diye dedeni çağırıyorsun.

Ağzında 8 dişin var ve sen orda burada yerde ne bulursan kıtlıktan çıkmış gibi ağzına tepiyorsun.. Dün akşam baban abinin elindeki çikolatadan bir parça verince ağzına yıktın ortalaığı daha fazla yemek için için ama yemezler tatlım, daha çok küçüksün..

Saçlarını yakında keseceğiz, çok uzadılar ve terleyince kaşındırıyorlar gibi.. Ve arkadan Rahmetli Mehmet dedene öyle benziyorsun ki, şaşırmamak elde değil..

Hiç yorum yok: