
Herkes gibi biz de 23 Nisan tatilini fırsat bilip, 3 günlüğüne de olsa biryerlere kaçmayı çok istedik ama malum hafta sonu kursum var diye gidemedik.. Yani gidemedik derken şehir dışına çıkamadık manasında :-) Pazar günü kurs çıkışı, Yağız'cığımı emanet alıp babasından, doğru adaya koştuk.. O. da Kadıköyden vapura binince tam süper olduk ve ver elini Kınalıada ...
Bahar zamanlarında adaların tadı ayrı olur, hem kalabalık olmaz, hem tabiat yeni uyanıyor olduğundan börtü böcek olayı had safhadadır.. Ben çok severim şahsen ilk ve son baharda adaları..
Annemlerin evi Kınalıada'da.. Adaların en küçüğüdür Kınalı.. Hafta sonları hariç genelde sakindir hayat.. Hafta sonlarında ise malesef tam bir işkenceye dönüşür adanın yerlileri için hayat. Çünkü hele de çalışıyor ve denize girmek için hafta sonunu iple çekiyorsanız bile bizim gibi, malesef zor geçer.. Çünkü İstanbul'dan günübirlik gelen konukları vardır çokça.. Plajlar dolar, sokaklar dolar, orman dolar, vapurlar dolar o günlerde.. Biz hafta sonlarında o yüzden evin önünden denize girer, ve mümkün olduğunca bahçemizde vakit geçirir, çarşıya pek inmeyiz.. Ama yine de adada yaşamak demek benim için çok şey ifade eder.. Bir kere sabahları martı çığlıkları ve dalga sesleriyle uyanmak demektir adada kalmak.. Sonra bahçede asma ağacının gölgesi altında edilen mükellef bir kahvaltıdır.. Şen şakrak ve tembel bir gündür.. İllaki mangalda ızgara yapmak, keyifle bahçede yemek yemektir.. Bisiklete binmek, dondurma yemek, bahçede çekirdek çitlemek, geç saatlere kadar okey oynamak ya da muhabbet demektir adada kalmak.. Kısacası tüm çocukluğumun ve genç kızlığımın geçtiği yaz tatillerinin mekanıdır ada.. Onun için de hoştur, güzeldir, naiftir yani..
________________________________________________________