
03 Ağustos 2007
Tatil...

31 Temmuz 2007
Ortaya karışık...
* Cumartesi sabah erkenden kalkıp O.nunla birlikte ev işine giriştik. Arada ben Yağıza bir kek yaptım. Sonra karşıya geçtik, Figen’le buluştuk, doktora gittik, Figen’imin karnındaki 4 haftalık mercimeği gördüm ultrasonda.. İlk kez canlı bir bebeği izledim bu şekilde.. Bizim bebiş hiç yerinde durmadan hareket ediyor.. Minicik daha ve kımıl kımıl.. Cinsiyetini yine göstermedi.
* Yağız’ımı gördüm, çok yaramaz bir günündeydi.
* Akşam bizim şirketin bağlı olduğu holding’in 50. kuruluş yıldönümü partisi vardı. Biraz istemeyerek gittik ama ortam ve ambians çok güzeldi. Yemekler süperdi ve asıl süper olanı Sertap Erener’di. Canlı performansı gerçekten muhteşemdi..
* Sonra Safiyeyi ve annesini aldık, bize geçtik. Gece üçte yatıp ertesi günü onikide uyandık. Çok tembel, çok zevkli ve çok geveze bir gündü.. Yemek olayını abartıp Safiyenin özlediği yemeklerden yapalım dedim. Ortaya kısır, mercimek köftesi, kabaklı ve havuçlu börek, hindistan cevizli kurabiye çıktı.. Hepsinden yedik yedik.. Şiştik...
* Gece birde mecburen yattık.. Cumartesi sabah görüşmek üzere deyip vedalaştık..
* Cuma akşamı itibariyle tatile çıkıyorum. Listemi hazırlamaya başladım bile.. Çok yemek yapıcam, Yağız ile yüzücem, bol bol fotoğraf çekicem...
* Güzel ve Dahi programını nihayet yayından kaldırmışlar. Bravo RTÜK, kedi olalı bir fare tuttu sonunda.
* Ayşe Arman Doğu Karadeniz yaylarına tatile gitmiş. Pazar günkü yazısında Pokut Yaylasını anlatıyordu. Çok kıskandım ve o günlerimizi andım.

* O.nun yeni işyerindeki arkadaşları tüplü dalış yapıyorlar. Ben de iki kez deneme dalışı yapmış ve mest olmuştum evlenmeden önce.. Gelecek sene biz de gidelim dedi O. İnanamadım kulaklarıma.. Seneye tüple dalış olayını ele alıp, balıkadam brövemi almayı planlıyorum şimdiden.

* Sabah öyle zor uyandım ki, yukarıdaki karikatürdeki olayı yaşamak istedim.
* Tatile 77 saat kaldı...
30 Temmuz 2007
Cumhurbaşkanını Jüri Seçecek...

Sen iste elbet bir yol bulunur... Sen iste her şey çok güzel oluuuuuur...
Hamiş : Sevgili Elvan arkadaşımdan mail ile geldi. Yazının altında " Gani Müjde - Penguen - 12 temmuz 2007" yazıyordu, gerçi derginin internet sitesinde bulamadım yazıyı ama yayınlamamış da olabilirler.
27 Temmuz 2007
Tatilim geldi...

25 Temmuz 2007
Kahpe Kader...

Düşünün şimdi, kadınsınız, Urfa’da yaşıyorsunuz, çat pat derdinizi ifade edecek kadar Türkçe biliyorsunuz.. Kimbilir nasıl evlendirilmişsiniz ve kimbilir kaç yaşında.. Kimse anlatmamışki size doğum kontrolü diye birşeyi, kimselere şikayet edememişsiniz bu yüzden doğurdunuz 6 çocuğu ve olmayan rızıklarının hesabını.. Eşiniz, eriniz, efendiniz olmuş. İki göz odada 8 nüfus hasbel kader yaşarken eşiniz iş ararmış hep güya.. Ama aynı zamanda hastaymışsınız da.. Sık sık hastaneye yatıp tedavi olmanız gerekiyormuş. Bu yüzden okula gidebilen çocukların öğretmenleri hep şikayet ederlermiş sizden.. Çocuklarınızın üstü başı kir içinde, aç açık gezerlermiş ortada.. Yokmuş ki paranız fazlasına. Sağolsun konu komşu yardım edermiş arada.. Akmasa da damlıyormuş elindekileri paylaşmak isteyen iyi niyetli insanların yardımları.. Mesela birileri hiç bilmediğiniz sadece duyduğunuz bir yardım ağı kurmuşlar internet ne ise işte orada.. Günün birinde uzaktan ta İstanbullardan bir mektup gelmiş küçük kızınıza.. Hani okula yeni başlayana Nazlı’ya.. Kısa saçlı, kömür gözlü, henüz okumayı bile çözememiş olan küçük kıza.. Birisi diyormuş ki öğretmenine gönderdiği mektubunda “Merhaba Nazlı, kardeşim olur musun ?”
O günden sonra Nazlı kız daha çok sever olmuş okulu, öğretmenini.. O zamana kadar okumayı sökmek konusunda oldukça isteksiz ve verimsiz iken birden asılmış derslerine.. Öyle ki öğretmeni bile teşekkür etmiş bir mektupla taaa İstanbullardan yazan ve üç-beş yardım etmeye çalışan ablaya.
Sonra günler aylar yıllar geçmiş, Nazlı’nın babası, kocanız, eriniz, sizi ve 6 çocuğunu terk edip başka bir kadına, muhtemelen de sizden daha genç bir kadına gitmiş.. 6 çocukla devam etmek zorundaymışsınız hayat meşgalesine.. Ama artık daha zormuş.. Kirada oturduğunuz evin üç kuruşluk kirası bile fazla geldiğinden başka bir mahalleye, daha kötü ama daha ucuz kirası olan bir eve taşınmak zorunda olmuşsunuz.. Mahalle değiştirince tabi Nazlı da çok sevdiği öğretmeninden ayrılıp yeni evine yakın bir okula gitmek zorunda kalmış.. Ama hiç sevememiş yeni okulunu nedense..
Günler bu şekilde geçip giderken bir gün aniden ve acımasızca trafik canavarı denen şeyle tanışmışsınız. 7 yaşındaki minik yavrunuzun (Nazlı kızın küçüğü olanı) minicik bedenini kara toprağa teslim etmek zorunda kalmışsınız.. Evlat acısı çökmüş yüreğinize bu kez.. Hepsinden farklıymış bu seferki.. Artık ne sinir krizleri ne de önceki hastalığınız haber vermez olmuş çat kapı girerken hayatınıza fütursuzca...
Bu arada okul adresi değiştiği için İstanbuldaki ablanın mektupları elinize ulaşmaz olmuş. Neyseki eski öğretmenin yardımıyla yeni ev adresi bildirilmiş İstanbullu ablaya.. O da 1 sene boyunca defalarca mektup göndermesine rağmen ulaşamıyormuş meğer kimseciklere.. Neyse ki İstanbullu abla son bir mektup yazmış ev adreslerine ve belki kaybetmişlerdir diye telefon-adres vs. tüm bilgilerini yeniden vermiş. Böylece yeniden haberleşmeye başlamışlar.
(Ama aldığı kötü haber çok üzmüş İstanbullu ablayı.. Duyduğundan beri her aklına geldiğinde yüreğinde sızı, gözünde bir damla yaş beliriyormuş aniden.. Ne zamandır aksattığı bir iş gelmiş aklına. www.kardesinisec.com adlı siteden bahsetmek istemiş günlüğünde.. Belki başka ablalar da başka kardeşleri bulurlar el yordamıyla ve sevindirirler diye.)
16 Temmuz 2007
Çekirdek Harekatı...


Manisa Belediyesi ve Tema Vakfı birlikte enteresan bir proje geliştirmişler.. İnsanların yedikleri mevyaların çekirdeklerini doğaya bırakmaları durumunda, bu mevya çekirdeklerinin değerlendirilebileceğini, ülkemizin ağaçlanmasına bir nebze de olsa katkıda bulunabileceğimize dikkat çekmeye çalışıyorlar.
Çok mantıklı geldi bana da.. Benim de çorbada tuzum bulunsun istedim. Belki bizim biriktirdiğimiz çekirdekleri öyle havadan falan doğaya bırakamayız ama, gittiğimiz yeşillik alanlarda vs.. toprağa serpip, ufak bir ihtimal de olsa bir ağacın yeşermesine sebep olabiliriz..
Ne güzel olur değil mi?
Hamiş : Bu bilgi bana nereden mi geldi ? Sevgili Pınar arkadaşım mail atmış sağolsun..
11 Temmuz 2007
Vişne likörü...

Önceki yazılarımdan birinde bahsettiğin vişne likörünü nasıl yaptımı sormuş Gülçin.. Bir süre önce birileri daha istemişlerdi ama ben unutmuştum.. Şimdi karşınızda Vişne Likörü .....
1 kg. Şeker
3 çubuk tarçın
ufak ir parça zencefil
15 adet karanfil
1-1,5 litre kaliteli votka (Ben Rusyadan getirdiğim votkayı kullanmıştım..)
1 çay bardağı kadar Yunan konyağı (eğer bulabilirseniz)
Vişneler güzelce yıkanır, sapları atılır, süzgeçte iyice süzdürülür. Bir kürdan yardımıyla çekirdekleri çıkarılır. (Çekirdeklerini çıkarma kısmı biraz uzun sürüyor, bana O. yardım etmişti.) Tarçın çubukları, karanfil ve zencefil bir tülbent parçası ya da tül parçası içine konur ve ağzı sıkıca bağlanır. Elde edilen çekirdeksiz vişne, tarçın-karanfil-zencefil bohçası ve şeker büyük bir cam kavanoza (ben turşu için olanlardan almıştım) konur, ağzı sıkıca kapatılır, bir kaç dakika kuvvetlice sallayarak şekerin kısmen erimesi sağlanır. Sonra bu kavanozu güneş gören bir cam önü gibi bir yere bırakıyoruz ve 2 ay boyunca hafta bir gidip birkaç dakika sallayıp bırakıyoruz.
2 ay sonunda vişnelerimiz olmuşlardır. Vişnenin suyu, tanelerinden ayrılır ve iyice süzülür. Sonra bu suyun içine istediğiniz kadar votka ekleyerek likörümüzü yapmış oluyoruz. Ekleyeceğiniz votka miktarını yukarıda tahmini yazdım, votkanızın sertliğine, vişnelerin sulanma oranına ve en önemlisi de damak tadınıza göre miktarı değiştirebilirsiniz. Bu yüzden votka ile vişne suyunu kontrollü bir şekilde birbirine karıştırmakta, arada bir tadına bakmakta fayda var.
Hazırladığınız vişne likörünü ağzı kapalı bir şişelerde veya kavanozda buzdolabında saklamanızı öneririm. Servis yaparken de küçük likör bardaklarında, her bardağa kalan vişne tanelerinden 1 tane ekleyerek sunabilirsiniz.
Annemlerin adadaki mahalleden komşuları Alis teyze (kendisi yemekleriyle ünlüdür) eğer bulabilirsem 1 çay bardağı kadar Yunan konyağı da ekleyebileceğimi, çok nefis olacağını söylemişti ama ben bulamamıştım.. Yine de içen herkesin çok beğendiği bir likör oldu.. Özellikle Türk kahvesinin yanında sunumu müthiş oluyor..
Kalan vişneleri ise ayrı bir cam kavanoza koyup, dolapta saklayabilirsiniz. Kek, puding, tart gibi hamur işlerinde çok güzel oluyorlar.
10 Temmuz 2007
Güzel ve Dahi...

Anladığınız gibi Güzel ve Dahi adlı yeni uyduruk yarışma programından bahsediyorum. Cumartesi akşamı Figen’lede zaplarken yakaladık.. Yaşları 18-20 olan cicili bicili ama mutlaka derin dekolteli güzel kızlarımız, yanlarında da üniversitelerin ille de mühendislik bölümlerinden mezun ya da halen öğrenci erkekler.. Çiftler halinde yarışıyorlar..
Format şöyle kızlar aptallar, eğitilecekler, erkekler de vücut geliştirecekler..
Önce kızlarımıza “Karede kaç köşe vardır? “ gibi bir soru soruyorlar sonra da ekranda çeşitli ünlülerin resimlerini gösterip, kim olduğunu soruyorlar ve 15 sn. boyunca ondan bahsetmesini istiyorlar.. İşte dananın kuyruğu burada kopuyor..
Pavvorotti’ye Bill Gates diyen,
Kenan Evren’i tanımayan,
Bülent Ecevit’in adını hatırlamayan, partisine DYP diyen,
Semra Özal’ın kocası için ünlü biriydi diyen,
Elvis Presley’in Eurovizyon yarışması birincisi sanan, adını bile bilmeyen,
Adolf Hitler’in adını kopya alarak bile söyleyemeyen,
Süleyman Demirel’in yaptığı görevleri bilmeyen,
kızlarımız herkesi şok ettiler sanırım. Güldük yine ağlanacak halimize.. Bizim ortamdaki en anlamlı tepki ise (kardeşim) Figen’den geldi.. Yağız (yeğenim 4 yaşında) da mı böyle olacak büyüyünce dedi?
Tabi ki hayır... Yüzbin kere hayır.. Allah aşkına arkadaşlar, hangimiz Pavvorotti’yi, Kenan Evren’i, Bülent Ecevit’i, Elvis Presley’i kitaplardan ya da okuldan öğrendik ki? Bu kişiler şimdiki zamanda yaşayan herkesin öğrenmesi bile demiyorum bilmesi gereken şahsiyetler değil mi? Hangi okulda hangi öğretmen anlatabilir ki Elvis Presley’in Eurovizyon yarışması birincisi olmadığını, hangi okul kitabında yazar Pavarotti’nin müziği? Bunlar öğrenilmez, bilinir.. Ve bu genel kültür değildir, çok basitçe çevremize bakarak, görerek, izleyerek bilinir..
Şimdi siz yukarıda verdiğim cevapları veren kızlarımızın er ya da geç anne olacakları zamanı düşünün? Kabus gibi değil mi?
Çok utanç verici, çok yazık, çok günah..
Sadece o kızları değil, asıl onları bu hale gelmesine bir şekilde seyirci kalmış olan aileleri yargılamak lazım öncelikle.. Yazık değil mi bu çocuklara, yazık değil mi onlardan türeyecek yeni nesile? Yazık değil mi iki eli kanda olsa, yiyecek ekmeği olmasa da “Aman yavrum bilsin, öğrensin, bir yerlere gelsin” diye kendini parçalayan nice aileye ve onların “kültürlü” çocuklarına?
Neymiş ? Çocuğunuzu daha ana sınıfından başlayarak özel okullara, kolejlere, paralı üniversitelere göndermek iş değilmiş arkadaşlar.. Önemli olan onlara dünyanın onların etrafında dönmediğini göstermek ve kendi kurdukları sabun köpüğüne benzeyen ve dış dünya ile ilişkisi olmayan o sihirli küreden çekip çıkarabilmekmiş.
Onun için Figen’cim, sen hiç merak etme, Yağız büyüyünce onlar gibi olmayacak...
29 Haziran 2007
Benim hala umudum var...
26 Haziran 2007
Dua ediyorum...

Oysa hep insanoğlunun kendine ve sevdiklerine konduramadığı ama aslında olağan süreçlerdir bunlar.. Sonuçta herşey insanlar için değil midir bu dünyada? Yine de düşünemeyiz o kadar derinden, şaşırır kalırız öylece..
İşte öyle bir süreç yaşıyoruz ve yarın sabah yaşanacak olaylardan sonra bu saatlerde kafamızdaki soru işaretlerinin büyük bir kısmı aydınlanmış olacaklar.. Hayatımızda yepyeni bir döneme giriyor olacağız.. Sonuç ne olur, istediklerimizi elde edebilir miyiz bilmiyorum henüz.. Sadece dua ediyorum... Allahım sen yardım et ne olur...
TipiTip



25 Haziran 2007
Motivasyon...
Uzun zamandır blog işini serdiğimin farkındayım ama biliyorsun, çok hasta idim, kendime gelmem zaman aldı. Halen de fırt fırt burnumu çekip, selpak ile dolaşıyorum ama olsun en azından hastalık psikolojisinden yırtmış durumdayım.
Geçen hafta hayli zor geçti biliyorsun. Pazartesi günü çok önemli işler nedeniyle sürünerekten işe gelip, akşamına da mesaiye kalınca, Salı günü yataktan kalkamadım tabi..Çarşamba tekrar iş başıydı derken Cuma akşam üzeri hafta sonu nasıl yapsam da dinlensem, ama kursa da gitmem lazım diye kara kara düşünürken, akşam 5 te kurstan gelen bir telefonla günüm aydınlandı resmen. Hafta içi yapmaları gereken upgrade işini beceremedikleri için hafta sonu ders yapılmayacak demezler mi? Çok sevindim tabi, hemen planlar yapıldı, Figen, Nejat ile Yağız da adaya geleceklerdi veeee Cumartesi sabahtan ver elini Kınalıada...
Tabi evde sadece annemle babam da yoktu. Misafirler vardı habersiz gelen.. Kuzenim, kızı ve diğer kuzenimin 2 kızı.. Gerçi kızların en küçüğü lise öğrencisi, diğerleri üniversitede okuyor ama bayağı kalabalıktık anlayacağın.. Pazar günü de diğer kuzen kızı ve eşi geldi, olduk mu evde 12 büyük ve bir Yağız .... Cümbür cemaat kalabalık ama eğlenceliydi. Yorucuydu.. Fiziksel olarak çok ama çok yorulup, beynen müthiş dinlendik. Dün akşam 9 çeyrek gibi eve geldik, Heroes’u seyrettik ve direk yattık.. O derece yorulmuşuz yani..
Yeni doğan her gün yeni olaylara gebedir sevgili günlük.. Önümüzdeki günlerin telaşına ve seyrine dalmadan önce ciddi şekilde motive olmam gerekiyordu ve oldum.. Detaylar yakında...
Hamiş : Şu anda kuşluk vakti mevyalarımı yiyorum, adadaki bahçeden kayısı topladık.. Herbiri yumurtadan büyük ve bal gibi.. Vişne ağacımız ise bu sene pek verimli değildi, toplasan 1 kg vişne olgunlaşmış, onları da annemde bıraktım reçel yapsın diye.. Maalesef bu sene evde vişne likörünü bahçe vişnesi ile yapamayacağım. Çünkü o kadar çok müdavimi varki ev likörümün, nereden baksanız 4-5 kg. vişne lazım bana. Pazardan alıcaz artık...
18 Haziran 2007
Hastayım...

08 Haziran 2007
Sigarayı nasıl bıraktım ?

O günden beri hiç sigara içmedim. Oysaki tam 10 yıl boyunca aktif olarak sigara içmiştim. Son 4-5 yılında ise günde 1 paket içiyordum. Ama artık tiksinmeye başlamıştım.. Elimdeki, ağzımdaki kokusundan, pisliğinden..
Şimdi canım istemiyor mu peki? Elbette istiyor. Çok üzülünce, son sevinince, yemekten sonra ya da içki masasında… Çok çekiyor canım. Rüyalarımda defalarca sigara içtim ve içim yandı sonra pişmanlıktan.. Hep ben şimdi O.na ne derim diyerek uyandım uykularımdan..
Ama yine de kabul etmek lazım ki abartmadığınız sürece sigara içmek çok keyifli bir aktivite.. Hele de Marlboro Light paketini ilk açtığınızdaki o muhteşem şarap kokusu.. Ama abartmayacaksınız, hergün içmek gibi bir hataya düşmeyecekseniz eğer. Yoksa sonu felaket..

05 Haziran 2007
Ambulans olayı...

31 Mayıs 2007
Bir büyülü bahçe ve bir sanatçı...

2001 yılının Ağustos ayında kuzenimle çıktığımız 10 günlük Ege-Akdeniz turunda tanıştık Funda ve Elvan ile.. İkiside son derece sıcak, samimi ve eğlenceli kızlardır. İstanbula geldikten sonra da ilerleyen güzel arkadaşlığımız zamanla herşeyimizi paylaştığımız, aylarca görüşemesek bile her buluştuğumuzda sanki dün görüşmüşüz gibi kaldığımız yerden devam edebildiğimiz sıkı bir dostluğa dönüştü. Çiğdem ise Elvanın okuldan arkadaşı, tanıştığımız andan itibaren hep pozitif elektrik aldığım çok şeker bir şahsiyet...
Malum gündelik hayatın karmaşası içinde çok sık görüşemiyor olsak da görüştüğümüz kısa zaman dilimlerinde öyle neşeli vakit geçiriyoruzki, bir sonraki görüşmeyi hep iple çekiyoruz.
İşte dün akşam da böyle zevkli, eğlenceli ve sıcacık birkaç saat geçirdik Fundanın evinde..

Eve geldiğimde ise TRT1’de her Çarşamba canlı olarak yayınlanan “Candan Erçetin ile Beraber ve Solo Şarkılar” programını seyrettim.. Mest olarak... Candan Erçetin’i zaten çok severek dinler, yılda bir kez olsun açıkhava konserine gitmeye çalışırım. Ama dün akşamki başkaydı gerçekten. Dün akşam ki programda konuğu Sezen Aksu idi.
Sezen Aksu... O bir kraliçe.. Hep söyleyecek bir sözü olan, hep kibar, naif, popülist davranışlardan uzak, kendi halinde, küçücük bir kadın o.. Şimdi 30’lu yıllarını süren bizim kuşağın her aşkında, her ayrılışında her kalp çarpıntısında en az bir kez dinlenilen, ruhumuzdaki fırtınaların dinmesini beklediğimiz liman o... O Sezen Aksu... Başka lafa gerek var mı ki?
Üniversiteden İstanbul’a döndüğüm yıldı sanırım, Yıldız’ın kuzeni bir organizasyon şirketinde çalışıyordu ve 6 gece sürecek olan Sezen Aksu konserleri için hostes arıyorlardı. Tabi işin içinde Sezen Aksu olunca ben, Yıldız, Yasemin ve Figen hemen balıklama atlamıştık olaya.. İş çıkışı direk Açıkhava’ya koşup, üzerimizi değiştirip, hosteslik yapmıştık. Görevimiz protokole gelen misafirlere yer göstermekti sadece. Çok zevkle yaptığımız, işimiz bitince konserde kalmamıza izin verdikleri için 6 gece üstüste Sezen Aksu’yu izleme şansına eriştiğimiz üstelikte üzerine bir dolu para kazandığımız çok eğlenceli günler geçirmiştik.
Dün gece de Candan Erçetin ile birlikte öyle güzel söylediler ki şarkılarını.. İnanılmaz bir asalet içerisinde.. Gerçekten kendimi konserde zannettim.. Bilmiyorum tekrarını veriyorlar mı o programın ama ben bile yeniden rastlarsam izlemek isterim. Kaçıranlara ise mutlaka izlemelerini tavsiye ediyorum.
25 Mayıs 2007
En güzel çay ???
İki sene önce O.nunla yaptığımız Doğu Karadeniz Yaylaları turunda gezdiğimiz şahane köylerden biri olan Çinçiva Köyü’nün kahvesinde içtiğimiz çay o kadar güzeldi ki, kahvenin sahibi amcadan formülünü aldık..
0.5 kg Tekel Filiz Çayı
0.5 kg. Tekel Tiryaki Çayı harmanlanır ve demlenir.
Ben bu karışıma 1 kutu da Tekel Bergamot Aromalı Çay ekliyorum. Demlenince kokusuyla, rengiyle ve tadıyla gerçekten “İşte çay budur” diyebildiğim bir lezzet çıkıyor karşımıza..
Gündüz içtiği çaylar yetmezmiş gibi her akşam 1 demlik çay tüketen bir çaykolikten şiddetle tavsiye edilir.
23 Mayıs 2007
Ada kaçamağımız ve bir sürpriz...

Tabi bu haber üzerine ben size yaptığım kaçamağı ne kadar ballandırarak anlatsam da boş.. Yine de bir kaç resim çekebildim tabi.. İlgilenenler için resimler Foto-terapi bloğumda...
Hamiş : Foto-terapi'deki ilk fotoğraf olan makarna salatası için asıl tarif Sevgili Hande 'nin sayfasında mevcut.. Ben biraz değiştirdim sadece..
18 Mayıs 2007
Şükür ...



Hamiş : İlgilenenler için http://bop.nppa.org/2006/still_photography/winners/OES/67966/134496.html adresinde Katie'nin diğer düğün resimleri ve kısa hikayesi mevcuttur.
17 Mayıs 2007
Allahım sen bana sabırlar ver..
İnanamıyorum.. İnsanların nasıl bu kadar sorumsuz, düşüncesiz, ben merkezli ve bencil olabildiklerine akıl erdiremiyorum. Bir sınıf dolusu insana cumartesi sabahı 19-20 Mayısta kursumuz tatildir deyip de Çarşamba akşamı saat 17:00 arayıp, Pazar günü ders yapacağız denir mi Allah aşkına? Zaten haftaiçi full çalışan, haftalardır hafta sonuda kursa giden kafayı sıyırmak üzere olan biri olan yaptıkları saygısız ve düşüncesiz davranışa mı yoksa planladığım ve iple çektiğim kaçamağımın bölük pörçük olmasına mı kızayım karar veremiyorum... İmddddaaaattttttttttttttttttttt........
Allahım sen bana sabırlar ver.. Allahım sen bana sabırlar ver.. Allahım sen bana sabırlar ver.. Allahım sen bana sabırlar ver.. Allahım sen bana sabırlar ver.. Allahım sen bana sabırlar ver.. Allahım sen bana sabırlar ver.. ....................................